Türk Tipi Anne-Babalık

Türk Tipi Anne-Babalık

Beyin yapısı ve kalıtımın gelişim üzerindeki etkisi aydınlandıkça, anne-babalığın gelişimdeki payını azımsayabiliyoruz. Genlerin etkisi çok güçlü olabilir, ama etkinin sınırlarını görebilmeliyiz. Genler kişilik gelişimimizde kullanacağımız malzemeyi temin ediyorlar; beynimizin yapısal özelliklerini, çalışma süratini ve biçimini, bir cihazın fabrika ayarlarına benzer biçimde etkiliyorlar. Ama cihazı (fabrikadan çıktıktan sonra) nasıl ve ne amaçla kullanacağımızı belirleyen ögeleri “genetik dışı” olarak görebiliriz.

Annebaba ile çocuk arasındaki ilişkinin “besleyiciliği” bu genetik dışı etkilerin başında gelir. Karşılıklı alışveriş, beraber yaşananlar, anne-babanın ılımlı ve olumlu “havası”… Bunlar başlıbaşına genetik etkilerin nasıl ortaya çıkacağı üzerinde  belirleyici. Genetik özellikleri, doğuştan ana çizgileri belirlenen beyin yapımız ve işlevlerini bir yazgı gibi görüp, teslim olmak düşünülemez bile… Ama, kendimizin ya da çocuğumuzun ilk baştan başlayarak var olan özelliklerimizi bildiğimiz takdirde, beynimizi, genetik yapımızı nasıl kullanacağımızı daha iyi görebiliriz.

Anne-babanın kim ve nasıl olduğunu belirleyen özelliklerin önemli bölümü ise, kendi hayatlarından kaynaklanıyor. Nasıl birer çocuk oldukları, kendi genetik ve biyolojik yapılanmaları annebabalık tarzlarını belirler. İçinde yaşanan kültür ve toplumsal düzenin etkisini de azımsamayalım. Etnik anlamda bir kültürün etkisini kastetmiyorum, zira belli bir kültürel kökenden gelseniz bile, o kökene özgü annebabalığı başka bir ülkede, örneğin göç ettiğiniz yerde, aslına sadık bir şekilde yapamayabilirsiniz.

Peki, yine de, “Türk tipi” anne-babalıktan söz edebilir miyiz?

Kesinlikle sevecen, yufka yürekli ama zorlandığında hoyratlaşabilen, yemeyip yedirmeyi seven, kendisi kural sevmeyen fakat aklına estikçe kural koyan/kaldıran desem yeter mi? Çocuklarımızı bazen gevşek, kendi haline bırakıp, bazen de, tam tersine, ensesinden ayrılmıyoruz. Elbette, iki tutum da uygun ya da gerekli koşullarda kendine doğru bir yer bulabilir. Ama, galiba tutumumuz çocuğun ihtiyaçlarından ziyade kendi ruh halimize göre değiştiği için, çocuğumuz açısından pek olumlu sonuçlar doğurmuyor. Çocuk bizim ruh halimizi nasıl takip etsin?

Bebeğin kendi ruh durumunun ayarını yaparken “referans” noktası seçtiği anne ya da babasının “bir öyle bir böyle” olması, çocuğu bir tür “can derdi”ne düşürür; kendi önceliklerinin dışına çıkamayan,  kendi gereksinimleri ile başkalarınınki arasındaki dengeyi kuramayan bireyler yetişmeye başlar. Bu durumun psikolojik sonucu iki ana biçimde gözlenir:

Yoğun bir kaybetme kaygısı (ayrılıklara, içeri odaya bile gitmeye direnç şeklinde çıkar) ve/veya kendini kontrol etmekte zorluk (bu da sınırları anlamakta, başkasının sınırlarına saygı göstermekte zorluk şeklinde kendini gösterir).

Aynı yaşam koşullarından, aynı annebabalık tarzından nasiplenen biz Türkiye’de yaşayan anne-babalardan bazılarının neden daha fazla etkilendiği, bazılarının ise neden hiç etkilenmediği sorusu ise, henüz tam cevabını bulamamış durumda.. Nörobiyolojik çalışmalarının aydınlatması beklenen de bu: Genetik-biyolojik kırılganlıklarımız ile toplumsal-kültürel sarsıntıların buluşma noktasının keşfi.

 

* Yankı Yazgan ve Şule Yazgan’ın “Çocuğunuz sizden ne bekliyor? 250 soru-cevap” kitabında bir kısmı yer almış olan bir yazı.

Bir Cevap Yazın