Piskolok görüşü

Geçen gün (aslında her gün benzeri bir durum oluyor) bir TV programından aradılar. Okullarda yapılan tiyatro gösterilerinin kalitesiz ve rahatsız edici olduğunu, acaba bunun çocukların ruh sağlığına zarar verip vermeyeceğini sordular. Bir şeyin kötü ya da işe yaramaz olduğuna karar vermek için mutlaka dr görüşü mü gerekir? Hemen ardından başka bir telefon: düzenli okuduğum bir gazetedeki bir habere görüş istiyorlardı: Fatih Terim’in milli takımı yönetme biçimi doğru muydu, yanlış mı?
Nereden başlasam?
Ruh sağlığına zararlı olmak başka, yararsız olmak başka.. Çocuklukta yararsız şeyler de, gelişimin saniyesi bile kıymetli olan anlarını boşa geçirterek zarar verebilir. Ama bunun için bir uzman görüşüne ne gerek var? Kalitesizlik, ruh sağlığına zararlı bulunmuyorsa, makbul ve çocuklarımıza layık görebileceğimiz bir durum mudur?
Terim’in takımı yönetme biçiminin dört dörtlük ve bize müstehak olduğunu söylesem, bunu kullanmaya hazır mısınız?
Bir soru da ben sorayım: FB neden ruhsuz oynuyor? Bu soruya da bir cevap yazabilirim. Ama ne olur uzman görüşü demeyin. Görüşümün ciddiye alınması için uzman olmak dışında bir özelliğim olmadığını düşünmek beni çok ezik hissettiriyor.
Yadırgamayın, “piskolok” kelimesi basında bazı gazete ve dergilerde böyle yazılıyor. Bana, “sen psikiyatr (ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı olan tıp doktoru) değil misin, niye psikolog diyorlar” denmesini de garipsiyorum. Toplum açısından mesleki sınırlar, hangi kökenden geldiğiniz ya da nasıl bir eğitim aldığınızdan ziyade, kendilerini anlayacak, anlatacak bir alanı temsil ediyor olmanız önemli. Meslek grupları arasındaki farklar, yetki ve sorumlulukların dağılımı gibi teknik hususlarla pek ilgilendikleri (aslında onları ilgilendirse bile) söylenemez. O nedenle, her yanlış ayrıntının düzeltilmesi öncelikli değildir, diye düşünüyorum. Sonuçta, inşaat mühendisi ya da fizikçi diye anılmıyorum.
sonunda ne oldu? tv’den arayan hanıma bu konuda uzmana gerek yok, kötü kötüdür, diyeceğimi söyledim. gelelim, bunu söyleyin dedi. gazete ve tvlerde adet olduğu üzere, bir daha haberleşemedik.
bir ara, daha doğrusu iki ara, mutlaka sizinle görüşmeliyim, çok ilginç şeyler konuşabiliriz diyen pazar ilavesi röportajcısı bir hanımın yana yakıla aldığı randevuya gelmemesi gibi… bu sefer merak ettim, nasıl bir gerekçe insana bu “benden başkası benim ihtiyacım yoksa yoktur” duygusunu veriyor diye? bir “aracı” kurum (hani belli kuruluşların, kliniklerin günlerce o gazetecinin sayfasında , köşesinde yayımlanmasını sağlama aracısı) bir başka vesileyle sorduğunda; “yeterince sexy değil” cümlesini duyduklarını aktardılar. yeterince sexy olmamak üzerine bir yazı yazmalıyım; ama bunun bir günde nasıl farklılaştığını yine anlayamadım.
basın ve TV’da yok sayılma ya da azımsanma deneyimlerim zengin:), ama böylesi olmamıştı…
gazete dedikodularına bir başka köşe yazarının yankıyazganlamak diye “boş işler yaparak meşhur olmak” anlamına uydurduğu kelimeyle devam ederim başka zaman.

.

1 comment