Öne Çıkmak…

kitapçıya gittiğimde babamın kitabının rafta nerede olduğuna bakarken ne kadar çok kitap olduğunu, arada kaybolup gitmenin ortada olmaktan çok daha kolay olduğunu bir anda farkettim. kendi kitaplarım için pek düşünmemiş olduğum bu durum, öne çıkanın ya da adı çok söylenenin “gerçek” sanıldığı dünyamızın özeti.

bir yandan da, kendi adım geçtiğinde “medyatik” diye dudak bükenlerin bir anlamda neye gıcık olduklarını, içi boş ama şişirilmiş sayısız öne çıkan ya da tutunandan birisi sanılmamam ya da sayılmamam için pek bir görünür sebep olmadığını düşündüm.

tabii, bu görüşü gazete köşesinden savuran birisine “önce kendine bak” dememek de zor:)

ağız dalaşı sevmesem de tartışmayı seven birisi olarak, başka bir laf yetiştirme biçimi arayıp bulmalıyım, böylesi durumlar için. ama bunlarla uğraşmayı da boş iş gören, kendi işime bakmayı tavsiye eden “iç sesime” kulak vermek en akıllıcası.

3 comments

  1. Alma değil de verme çabasında olan, bizlere psikiyatriyi, beynin işleyişini öğreten bir insanın medyatik olduğuna inanmıyorum! Başarının adı medyatiklik oldu herhalde! Kitaplarınızı okumak aynı zamanda zihin jimnastiği yapmak aslında!

  2. Bazense arada kaybolmuş görünmek öne çıkmaktan çok daha zor olabilir! En nihayetinde arayan muhakkak bulur 🙂 Kör uçuş için verdiğiniz emekler için elinize sağlık , tebrikler…

  3. bense hiç birşeyin kaybolmayacağı düşüncesindeyim. belki, bir kitap onlarca yıl sadece bir kişi elini ona uzatsın, rastgele bir sayfasını açsın, bir cümle yüreğine yer etsin diye yazılmıştır….