Işıl Cinmen sorularına cevaplar
ADHD bir hastalık olarak mı yoksa nörolojik bir çeşitlilik olarak mı kabul ediliyor?
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite adı altında tanımlanan davranışları bu ikileme hapsolmaksızın anlamaya çalışmayı tercih edeceğim. Özellikle çocukların gelişimi için kendilerine sunulanların ve sonunda gelinen yerin hakkaniyetli olması, çocukların eşit gelişim haklarına sahip olmaları perspektifi ile bakalım. Hastalık dediğimizde birey düzeyinde ele alınarak içinden çıkılacak bir meseleymiş gibi, nöroçeşitlilik dediğimizde de adeta bir hoşluk ve kişiye zararı dokunmayan bir durummuş gibi çağrışımlar doğabilir.
Durumun tanımı ve ne zaman bir problem doğurduğu üzerinden gidersek, biyolojik, psikolojik ve sosyal etkenlerin DEHB’nin seyrini bir arada etkilediğini görüyoruz. Örneğin, yoksul bir semtte kalabalık sınıflarda ve yorgun tükenmiş bir öğretmenin sınıfındaki çocuğun dikkatinin dağınıklığı daha iyileştirilmiş koşullarda hafifleyebilir. (Nasıl havası kirli bir kentte astım hastalığı başka yerlerden daha sık görülüyor, temiz havalı bir yere taşınmakla astım hafifliyorsa, bu da biraz öyle). Aynı yoksunluk ortamında DEHBye özgü belirtiler nedeniyle öğrenemeyen, gelişemeyen bir çocuğun ilaç tedavisi ile dikkat/odaklanması belirgin biçimde düzeltildiğinde, olumsuz koşullara rağmen problemlerin gelişim üzerindeki etkisi de hafifler. Bu hafifletme yoksunluk ve yoksulluk ile mücadelenin getireceklerinin yerini tutmaz, ama o 1 çocuğa koşulların düzeltilmesini beklemekten daha fazla katkıda bulunur.
Bir çocuğun büyüme sürecinde kazandığı dikkat/odaklanma, kendini kontrol, ve davranışının sonucunu kestirme gibi becerilerinin gelişimi beyin gelişimine, özellikle beyindeki kontrol sistemleri ile duygu/algı/hareket sistemleri arasındaki bağlantısallığın mükemmelleşmesine bağımlıdır. Bu işlevlerin ve sistemlerin gelişiminin çocukların yüzde 8-12sinde ortalamaya göre geriden geldiğini, yavaş kaldığını, böylece ‘dikkatin’ zihinsel fazladan efor gerektiren durumlarda ‘yetmediğini’, sabit bir eksiklikten ziyade bir tür ‘açık’ (defisit) oluştuğunu söyleyebiliriz. Bu durum çocuğun hayatının akışını, geleceğe dönük kazanımlarını aşırı ölçüde bozabilir. Dikkat dağınıklığı olan çocuklarda sıkça gözlenen kazaların doğrudan riskleri bir yana, istemeden kendilerini içinde buldukları olumsuz durumlar hayatları üzerindeki kontrollerinin olmadığı hissini pekiştirir. Psikolojik sağlamlığın gelişimini zora sokar.
Bu olumsuz senaryoların önüne geçmek mümkündür. Geçici bir gecikmenin kalıcı kayıplara ve sorunlara yol açma riskini görerek, çocuğun içinde bulunduğu okul ve ev ortamlarını gelişim ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde düzenlenmesi için çaba harcayarak yapılacak her yaklaşım çocuğun lehine olur.
Çocukluk için tanımlanan ve yaşıtlarından belirgin biçimde fazla düzeyde dikkat dağınıklığı, odaklanamama, kendini tutmakta zorluk gibi davranışlarla kendini gösteren bu gelişimsel farklılığın çocuğun kazanımlarını engellememesi ve yaşamda tam yer almasını sağlamak için bir hastalığa yaklaşırcasına titizlik ve yoğunlaşma göstermek gerekir. Bu sırada çocuğun bu özellikleri nedeniyle dışlanmasına, eşit ve hakları olmayan bir azınlık muamelesi görmesine karşı durmak, gelişimi yolunda gitmiş olanlarla aynı yollardan gitmeye zorlamamak ise bir ‘nöroçeşitlilik yaklaşımı’dır. Önerdiğim bir ‘orta yol’dan ziyade çocuğun gelişimini ve geleceğini gözeten, bu süreçte toplumun görevlerini gören bir yaklaşım.
Neden tanı bu kadar fazlalaştı ve hatta adhd popüler hale geldi? Bu çağın uyaranları bu durumu tetikliyor mu yoksa sadece bilinirliği mi arttı?
Tanıların artışı çok çeşitli etkenlere bağlı. Farkındalık, yaşamdan ve toplumdan beklentilerin fazlalaşması, destek istemekten çekinmemek ya da sunulan desteklerin çoğalması ve erişilebilirliğinin artması gibi olumlu sayılabilecek etkenler var. Ancak dikkati ‘çalan’ yaşam temposu, dijital çeldiriciler, gelecek kaygıları, toplumsal eşitsizlik ve yoksulluk ve güvenlik duygusunu zayıflatan sosyal ve politik değişikliklerin etkisinin de tırmandığını görüyoruz. Problemi yıllardır yaşayanların tanı aldıklarında başkalarıyla aralarındaki imkan eşitsizliğini azaltıcı olanaklara erişmeleri de tanı alma’yı sosyal dengeyi sağlayan bir müdahale kılıyor.
Yetişkin adhd’liler hakkında bilinmesi gereken en hayati noktalar neler?
Sosyal kimliğinin, temel öğrenme becerilerinin ve kendisine ve dünyaya olan inancının geliştiği bir döneme denk gelen bu ‘’açık’ yıllar içinde ve sonradan kapansa bile yaşamın kritik bir dönemindeki kazanımların eğretiliğinin sonuçları sonraki yıllardaki iş, eş/arkadaş ve okul gibi yaşam alanlarında ‘zora gelememe’, kasamama şeklinde gözlenebilir. Sadece çok motive olduğunda harekete geçebilmek, hemen sonuç/kazanç getirmeyen, karşılığını düşünmeksizin emek vermeyi gerektiren süreçlerden uzak durmayı, o an ile sınırlı, öncesiz/sonrasız bir hayat perspektifini getirebilir. Bu belki günümüzün ‘altta kalanın canı çıksın’ dünyasında, bu felsefe daha ‘geçerli’ gözükebilir, ama hayatı kendi ömrümüzle sınırlı görmek, ilişkileri alışveriş ötesine taşıyamamak ruh sağlığımızı zora sokar.
Kadın ve erkek bireyler arasında toplumsal yaşamda zorluk farkı var mı? Çünkü semptomlar erkeklerde daha kolay kabul edilebilirken toplumsal kadın rollerini daha fazla zorluyor.
‘Dikkat eksikliği’ belirtileri kadınlarda çocukluktan başlayarak ‘maskelenmiş’, ‘kamufle edilmiş’ olarak yaşantılanıyor. Bu belirtileri başkalarından farklı gözükmemek uğruna, görünmez fark edilmez kılmaya çalışmanın sonucunda dikkat ve odaklanma gerektiren öğrenme veya çalışma alanlarındaki ‘performans düşüklüğü’ yanısıra yıpranmaya bağlı ruh sağlığı sorunları çokça görülüyor. Kadınlar yıllarca tanılanmamış olmayı bir başka ayrımcılık örneği olarak tanımlıyorlar.