Teknoloji çağının çocukları kimliklerini dijital ortamda buluyorlar mı?

Teknoloji çağının çocukları kimliklerini dijital ortamda buluyorlar mı?

Bu konuda aslında tam olarak ne olduğunu henüz bilmiyoruz, tahminlerimiz var. Görünen o ki, birçok gence ve çocuğa gerçek dünyada bulamadıklarını sanal dünyada aramaktan başka çare kalmıyor. Çünkü güncel yaşamın karmaşıklığı, çapraşıklığı, çocukların aradıklarını bulamamaları; anne babaların ve ailelerin eğitim düzeninin çocukları tatmin edecek uygulamaları gösterememesi, çocukları dijital ortamlardaki arayışlara daha çok itiyor. Bazı yazar ve araştırmacılar yeni kuşağın kendilerini dijital hayatta bulduğunu söylüyor. Ama bu dijital hayat daha iyi ya da daha üstün olduğu için değil, belki bizim dijital olmayan hayatta eskisi gibi gelişme olanakları sunamamamızın katkısı var. Dijital hayattakinden daha iyisini bu gençler “gerçek” hayatta görememiş oldukları için (arkadaşlık, sosyal hayat, anne baba ilişkisi) dijital hayatta bulduklarıyla yetiniyorlar, bu da bir olasılık. Bu nedenle bunun yararındn zararını tartışmanın ötesinde daha tatmin edici ilişkileri bulabilecekleri koşulları sağlamanın önemli olduğunu düşünüyorum. Dijital hayat da bunun tamamlayıcısı olduğu zaman daha etkili, daha anlamlı olacak. Dünyada dijital topluluklar var, çok canlı ve etkileşimli. Yine de o dijital toplulukların fiziki dünyada bir araya gelme arzularının çok güçlü olduğunu görüyorsunuz. En azından fiziki dünyada bir araya gelen dijital toplulukların, insanın temel ilişki kanallarını tam kullandığı mecralarda dijital yakınlığı somutlaştırdıklarını söyleyebilirim. Bu salgın günlerindeki sosyal mesafenin bizi zorlayan yanları da aynı noktaya işaret ediyor, temasta olmak ile tam bir ilişki kurmak arasındaki fark henüz dijital olarak giderilebilir değil.

 

“Ezilmesin, ezsin”, çözüm mü?

Bunu bir yaşamda kalma stratejisi olarak değerlendiren aileler var. ‘Başka çare yok’ diyenler var. Bunu iyi bir şey olarak görmeseler bile, ‘Çocuğum ezilmesin, o zaman ezsin’ mantığıyla gidiyorlar. Ama biliyoruz ki ezilenler her zaman ezenlerden çoktur; çocuğumuzu ezme konumuna ‘upgrade’ etmeye çalışırsak, bu onun için gerçek bir çıkış yolu olmaz. Çocukların birbiriyle eşit ilişkiler içerisinde olduğu, birbirinin derdine duyarlı ve mümkünse ortak olduğu, hatta bunu gidermeyi bir görev olarak hissettiği kuşakların yetişmesine ihtiyacımız var. Gerçekte yaşamın sert ve ezici olduğu gerçeğini görüyoruz. Ama bu gerçeği değiştirmek istersek değişim yolu bu oyunu kurallarına göre oynamaktan geçmiyor. Yani, anne babalar sert, başkalarını ezmeyi, başkalarının hakkını yemeyi marifet sayan çocuklar yetiştirdiğinde onları kendileri için şimdinin ötesinde iyi bir geleceğe hazırlamadıkları gibi, toplum için de iyi bir gelecek oluşmasına katkıda bulunmuyorlar.

*Meral Danyıldız’ın BirGünPazar için sorularına yanıtlardan