izmir’de 26 saat

izmir’de konferans vermek. 2 ayrı toplantı için İzmir’deydim. izmir’de olmak, hep çocuksu yanlarımı uyardığı için hem biraz gevşerim, hem de kendimi bu tür konuşmalarda müsamerelere katılan çocuk gibi hoş bir heyecan içerisinde hissederim. her ne kadar çocuk olarak müsamerelere pek uygun görülmediysem de, böyle bir heyecanın varlığını biliyorum bir biçimde… müsamerelere neden mi uygun görülmedim? ezberim zayıf, rol yapamam. yeteneğim yok, çalgı çalamam, dans edemem. öğremen ne yapsın?
birisi, izmir Ekin Koleji’nin aileler için düzenlediği toplantıydı. okul hayatına ilişkin tatlı sevimli bir grupla söyleşi gibi, ama yine ben çok konuşandım.
önce aileler ve öğretmenler. evsahipleri kitaplarıma ciddi biçimde göz gezdirmişler, bir çok ayrıntıyı yakalamışlardı. özellikle, izmir’de “bey” olarak anılmayı nasıl yadırgadığımı “yankı” olmaktan “yankı bey” olmaya, çocukluktan genç ve orta yaşlı olmaya geçişe değindiğim yazıya atıflar oldu. hoşuma gitti.
dinleyiciler arasında herhalde bir 40 yıl önce aynı mandolin hocasından ders aldığımız iki kişi daha vardı. çoktan rahmetli olmuş izmir’in namlı müzik öğretmenlerinden fikri bey’den nasıl korktuğumu, mandolin kursundan nasıl kaçtığımı konuşmam sırasında hatırladım.
sonra mühendisler, istatistikçiler, iekonomistler, işletmeciler. kinci konuşma ise, İzmir Makine Mühendisleri Odası’nın “yalın/6 sigma” adıyla iş ve sanayi dünyasına yönelik düzenlediği toplantıydı. ne işin var makine mühendisleri odasında, demeyin. toplantıyı düzenleyen emre (göktepe) amcamın torunu ve kuşakdaş akrabalarımdan, bir bayram yemeğinde izmir’de bahsedince, heveslenmiştim. her konuya maydanoz yanımı dürteleyen bir konu olduğu için, üretim, verimlilik, yeni uygulamalar, insanların yeni uygulamaları benimsemesi veya direnmesi…
sonuçta değişime direnç hakkında derlediğim bilgileri içeren bir konuşma oldu. bant çözümünü ve konuşma kaydını becerebilirsem, siteye podcast olarak koyarım. merak edenlere…

sorular. Konuşmalarımın benim için en tatlı anlarından birisi, sorular ve yorumlar bölümüdür. “kötüler neden daha iyi örgütlü?” “gençlere neden yol açılmıyor?” gibi bir çok soru ile zihnim aydınlandı. cevap neler yazdım, zaman içinde yazarım buraya veya şuraya…
ipucu başlıklar:
kötüler kötü olduklarının farkında mı?
gençlik bir ruh halidir. öyleyse…?
yiyip içme.
izmir’de yiyip içmeye çok zaman kalmadı. gecenin bir vakti bir şeyler içtiğimiz tepekule adlı kongre merkezinin tepesindeki lokantayı da izmirden bal ’77 eski arkadaşım osman tufan’ın işlettiğini giderayak öğrenmek hoş oldu. rakı çeşitlerini az bulduğumu söyleyip çocuğu biraz şaşırtarak iltifata başladım.
nedense, bir eski arkadaşınızın yaptığı güzel bir işle karşılaştığında refleks olarak bir beğenmezlik refleksi ile çamur atma sadece bana özgü bir çocukluk alışkanlığı mı diye düşündüm. çok güzel yenilip içilen zevk sahibi bir yerdi, onu söylesem yeterdi:))

7 comments

  1. beğenmezlik refleksini muhatabın rehavete kapılmasını önlemek adına alınmış masumca bir tedbir olarak değerlendiriyorum ben..
    naçizane.. 🙂

  2. 6 sigma konferansındaki konuşmanızı dinledim.Yıkıcı degil yapıcı bir eleştiri olarak almanızı dileyerek bir iki şey söylemek istiyorum :
    Konuşmanızın ilk 10-12 dakikası cümleleriniz arasında çok fazla “ıııı” sesi kullandınız. Sonrasında buyuk bir heyecanla akmaya başladı konuşmanız ama videokayıtta da göreceksiniz bu abartılı “ıııı” trafigi bayagı bir kulak tırmalıyor.
    İkinci söylenecek ise Prof.Dr diye anons edilip powerpoint presentasyonunuzda kendinizi Dr.Yankı Yazgan olarak tanıtmış olmanızı pek çok kişi fark etti , söylediklerinizi yaşadıgınız belli Tıpkı Yankı bey degil Yankı gibi . Çok Selamlar

  3. merhaba, öncelikle sizin de bir blog sahibi olmanıza çok şaşırdım, tebrik ederim.

    Alakasız bir yere yorum olacak belki ama ben sol köşede yer verdiğiniz kitaplar için yorum yapacağım.
    Gördüğüm kadarıyla Orhan Pamuk’u beğeniyorsunuz. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur’u okuma listemde var ama henüz okumadım. Şimdi aynı yazarın Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü okuyorum. Tek bir noktada da olsa aynı yazarı sevmek güzel.

    saygılar…

  4. Erden Alper KÜLCÜ

    Fikri Şenürkmez ilk derste kalın camlı gözlüklerinden ve iri cüssesinden korkan çocuklar için kuyruğundan çekince kanatlarını çırpan kağıttan bir kuş yapar, bize de kuşlar marşını çaldırıp yeni öğrenciyi gruba alıştırırdı. Size de aynı şirinliği yapmadı mı?
    Sizi 7 yıl arkanızdan taki eden ( Fikri Şenürkmez- BAL- Ege TIP) Erden Alper KÜLCÜ- MUĞLA ( Arda’nın babası)

  5. :;) öncelikle merhaba;
    blog yorumlarını açmak için blogger anasayfanızdan ayarla , ordan yorumlara, ordanda göster ve gizle seçeneklerinden göstere ayar yaparsanız ve son olarakta aynı sayfanın en altında save tuşuna tıklarsanız herşey hallolur…
    dostçakalınız…

  6. Anonymous

    Merhaba
    Sizin sayfanizdaki blog konulari genis ve acik.
    Ruh bilimi uygulama ve teorisine bazi konu veya kavramlari hukuk bakis acisiyla birlestirmelerini oneriyorum. Ornegin hakaret ve elestiri arasindaki fark oldukca belli. Ya da sorumluluk kavrami…bilenler iyi bilir: hukukta, bir yanlisi eksigi gedigi telafi etme geregi ile bir duruma karsi aktif yaklasim ustlenme gibi iki farkli sorumluluk hali arasindaki koca farki . Bunlar arasindaki fark kisiden kisiye degismiyor ve muzakereye tabi degil. Yarari…bir yandan bircok lakirdiyi duyup duymayacaginiz, ya da nasil anlayacaginizi siz belirlersiniz. Riski de yok degil. bence bazilari zorlamaya calisabilir ki artik o da onun ayıbı…Mersi