Yapacağımız iş kaygılanmaya devam etmekten ziyade hastalığın bulaşmasını önleyici önlemler almaktır

*Sözcü TV, Hande Zeyrek’in sorularından, Nisan 2020

– Bu travmatik durum ruh sağlığını nasıl etkiliyor?

Adını ne koyarsanız koyun hepimizin hayatını altüst eden bir durumla karşı karşıyayız. Bilinmezlik genellikle bizim tehlikede olduğumuz duygusunu ortaya çıkartıyor. Ve o ‘tehlikedelik’ hissini vücudumuzda hepimiz hissediyoruz aslında.

Uykularımız bozuldu, kalp atışlarımızın hızlandığını görüyoruz. Vücudumuz reaksiyonlar vermeye başlıyor. Önceden olan bazı psikosomatik sorunlarımız canlandı. Bazılarımız daha gergin, daha kolay patlamaya hazır.

Bunu evde oturmaya bağlayanlar var ama bu, evde oturmuyor olsaydık da olacak olan bir şey. Evde oturma şansı olanlarımızın toplumu ve kendimizi koruyucu bir adım attığımız için en azından bizi rahatlatıcı bir yanı da var.

Dikkatimizde, vücudumuzda, gerginliğimizde, uykularımızda, iştahımızda bu yoğun travmatik nitelik kazanan stresin etkisini hissediyoruz.

– Kaygıdan nasıl kurtulur ya da nasıl azaltabiliriz?

Bu kaygılardan kurtulamayız. Bu kaygılardan kurtulmak gibi bir hedef koymak çok doğru bir hedef değil. Çünkü bu kaygılar uyduruk kaygılar değil ama gerçekçi düzeye çekmek önemli.

Örneğin bir hastalığın bulaşmasından kaygı duyuyorsak, yapacağımız iş kaygılanmaya devam etmekten ziyade hastalığın bulaşmasını önleyici önlemler almaktır.

Toplumda salgının şiddetlenmesinden, hız kazanmasından endişe duyuyorsak, o zaman kendimiz ve başkalarının bu yönde nasıl davrandığı üzerine kafa yorabilir, başkalarını harekete geçirebilir, dışarıda olması zorunda olmayanların evde kalması yönünde çaba gösterebiliriz.

Kaygıyı yok etmekten ziyade kaygının kaynağı olan duruma dönük gerçekçi reaksiyonlarımızı verdiğimiz ölçüde duruma daha hakim oluyoruz. Bunu yapmadan kaygıyı yok edemeyiz.

– Rakamlar her gün artıyor. İnsanlardaki panik, vaka ve ölümler arttıkça daha da büyüyecek mi?

Paniklemek için rakamların büyümesini beklememize gerek yok. Şimdiden biz uygun reaksiyonları göstermeliyiz. Örneğin; çıkmak zorunda değilsek evde kalmak gibi…

Ama bunun sadece kişilerin sorumluluğuna bırakılmasını da biraz haksızlık olarak görüyorum. Çünkü kişilerin hayatlarını kazanma veya başka zorunlulukları olduğunu görüyoruz.

Bu zorunlulukların karşılanması için devletin yükümlülüklerini yerine getirdiği ülkelerde insanlar evde kal çağrılarına daha kolay uyabiliyorlar.

Çalışması gerekenlerin oranı uygun oranda tutulduğunda, gerekmeyenler en azından evde kalabildiğinde ve geçim endişeleri giderildiğinde insanların daha çok bu kurallara uyabildiklerini görüyoruz.

– Çocuklar da çok etkileniyor bu süreçte. Çocuklara Coronavirüs’ü nasıl anlatmalıyız?  Onlarla nasıl zaman geçirelim?

Dijital kaynaklardan yararlanabilirsiniz. Örneğin benim de parçası olduğum ‘paylasbuyusun.com’ adlı platforma girilirse evde geçirilebilecek aktivitelerle ilgili sayısız kaynak var, bunlara ulaşılabilir. Bunun dışında çocuklara ne söylenmeli konusunda da yine aynı kaynaklardan yararlanılabilir.

Çocuğun yaşına göre karar vermemiz gerekiyor. Bir çocuğa neyi, ne kadar söyleyeceğimizi onun yaşı (anlama gücü) belirler. Örneğin olaylar arasında ilişki kurabilecek bir yaşa gelmesi yani muhakeme edebilecek yaşa gelmesi genellikle çocukların 8-9 yaşından önce pek gerçekleşmez. Ama bu onlara daha öncesinde hiç birşey söylemeyeceğimiz anlamına gelmiyor.

Basit ve net konuşma çok önemli. Özellikle küçük çocuklar, mizacına bağlı olarak kimi öfkeyle, kimisi daha içine kapanarak, kimisi daha ziyade üzüntüyle ama hepside kökeninde korku duygusunun etkisiyle bazı aşırı davranışlara savrulabilirler.

Çocukların anne-babaların ruh durumlarını çok yakından takip ettiklerini biliyoruz. Onlarda gördükleri endişeli davranışlar ya da büyükler içinde rahatsız edici olan bilinmezlik çocukların kaygısını arttırıcı olabiliyor.

Çocuklarla konuştuğunuzda, örneğin 4 yaşında bir çocukla konuştuğunuzda şu anda güvende oldukları bir düzende olduklarını, hasta olduklarında onları bir sağlık kuruluşuna götürebileceğinizi ama hastalığı önleyici önemleri aldığınızı, hastalık olduğunda da gerekeni yapabileceğinizi ve bu konuda bütün doktorların ve bilim insanlarının çalıştığını söylemeniz faydalı olur.

Ergen yaştaki çocuklarla doğrudan doğruya açıkça konuşmak mümkün.

Ara gruptaki çocuklarda da daha ziyade önemli olan anne-babaların verdiği güvenceler. Ve bu güvence, “Oğlum bitecek, hiç birşey yok” demek şeklinde değil, bir virüs yoluyla bulaşan bir hastalık olduğunu ama bu hastalıktan kendimizi korumak için gerekeni yaptığımızı ve topluma yayılmasını engellemek için de gerekeni yaptığımızı göstermektir. Çünkü çocuklar bu dönemden çıktığımızda başkalarının sağlığını korumak için topluma doğru bilginin yayılması için çaba gösteren bir ailenin çocuğu olmaktan gururda duyabilmeliler.

Bu salgın vesilesiyle evde çocuklarıyla daha çok iç içe olan anne-babaların belki birbirlerini tanımak içinde daha çok zaman bulmaları mümkün olacak.

– Ailece evde yapılacak aktiviteler için öneriniz neler?

Bu konuda sayısız aktivite var. Masa oyunları oynayanlar var, dizileri izleyenler var, evi toparlayanlar var, beraber bir aktivite ile uğraşanlar var.

Birbirimize yardım edebileceğimiz birçok şeyin olduğunu düşünüyorum. Yardımlaşma ve dayanışmanın örneğini ev içinden verebiliriz. Her evde sayısız iş ve görev var. Örneğin; aile büyüklerinin aranması sadece anne babanın değil torunların da görevleri arasında. Örneğin baktığınızda evin temiz tutulması ile ilgili durum.

Ben bu durumda çocukların ve evin diğer üyelerinin evin ortak sorumluluklarında yer almalarının, ortak aktivitelerden biri olduğunu düşünüyorum.

Bunlar zevksiz aktiviteler de değil. Birçoğu, özellikle çocuğun yaşı büyüdükçe, çocuğun bir işe yarıyor olma duygusuna iyi geliyor. Bir ucundan tutmalarını isteyebilirsiniz. Onun üzerine de keyifli bir yemek pişirip beraberce yemek, beraberce bir dizi izlemek gibi aktiviteler yapılabilir. Her ailenin kendi tarzına bağlı, burada herkes için geçerli bir aktivite önermek çok zor.

Toplumsal hafızamızda derin bir iz bırakabilir mi bu salgın süreci?

Bir iz bırakacağı kesin. Ama yaşamda aslında başka insanların bize ne dediklerini genellikle unutuyoruz. Bize ne yaptıklarını bile unutuyoruz ama bize hissettirdiklerini unutmuyoruz.

Bu salgın döneminin bize yaşattırdığı duyguları unutmayacağız. Ama bu duygular arasında sadece korku olursa bu bizim hem insan hem toplum olarak gelişimimizi engelleyecek.

Ama korkumuzun farkına vararak, korkumuzun kaynaklarını kontrol etmeye çalışarak hareket edersek hafızamızda kalacak olan izin tahripkâr bir iz olmama ihtimali yükselir.

Peki bununla nasıl başa çıkabiliriz? Birincisi, doğru bilgi akışı ile karşılaşmak, yanıltıcı olmayan, dürüst, açık, bizi güvende tuttuğuna inandığımız bilgi kaynaklarına ihtiyacımız var. İkincisi ise sosyal dayanışma, şu anda toplumda birçok dayanışma modelinin oluştuğunu görüyoruz, devletin yetişemediği yerlerde ihtiyaçların karşılanması için insanlar destek ağları oluşturmakta, imkanları sınırlı olsun ya da büyük olsun bazı büyük kuruluşlarında bu konuda ellerinden geleni yapmaya başladıklarını görüyoruz. Bunun daha çok yapılmasını bekliyoruz başka ülkelerde olduğu gibi. Ve tabiki bütün bunların üzerinde devletimizin kamu kaynaklarını bu salgın ve bu salgının olası etkilerine karşı seferber etmesiyle toplumsal hafızamızda belki de bu salgın bizim başarıyla, alnımızın akıyla içinden çıktığımız, hiç kimseyi feda etmeden tamamladığımız bir süreç olacak.

— Ölüm ve vaka sayılarının gece açıklanması insanların psikolojilerini olumsuz etkiliyor mu?

İyi uyumak çok önemli bu dönemde. İyi uyku, hem salgındaki bu virüse karşı direncimiz açısından hem de ruh sağlığımızın çok önemli bir parçası.

Kritik verilerin gece açıklanması birçok kişinin uykusunu olumsuz etkiliyor, gündüz açıklansa daha iyi olur.

Belki en büyük kaygı yükünü sağlık çalışanlarımızın aileleri, kendileri yaşıyorlar şu anda. Onlar neler yapmalı ruh sağlıklarını korumaları açısından?

Onların değil, bizim birşeyler yapmamız gerekiyor. Alkış güzel birşey.

Çalışma şartlarının iyileştirilmesi için uğraşmak lazım. Sağlık çalışanlarının daha çok hastalanmasının ana sebebi hastalığın en yoğun olduğu, virüs yükünün en yoğun olduğu insanlarla karşılaşıyorlar. Burada yeterince maske, giysi, gözlük gibi korumanın herkes için sağlandığından emin olmamız gerekiyor. Sağlık çalışanlarının iyi beslendiğinden, iyi dinlendiğinden emin olmamız gerekiyor. Ve ülke genelinde, kendi aileleri, kendi sevdikleri, arkadaşları ve ülkelerinin de gerekeni yaptığından, gereken önemlerin doğru zamanda doğru şekilde alındığından emin olduğunu onlarında bilmesi gerekiyor ki iç rahatlığı olsun.

Böylece sağlık çalışanlarının hem verimli çalışmasını hem de bu salgından hastalanma ihtimallerini azaltmayı başarabiliriz.