Eşitsizlik Arttıkça Ruh Sağlığı Bozuluyor

1

Kaynak: Korku Sal Cesur Desinler (sayfa: 163-167)

Toplumsal gelir eşitsizliği ne kadar artarsa depresyon riski de o kadar artıyor. Örneğin, Patel ve ark’nın 2018’de yayımladıkları çok sayıda araştırma verisinin bir araya getirilerek tekrar analizine dayalı meta analiz çalışması, gelir eşitsizliğinin depresyon ve anksiyete ile ilişkisini kesin biçimde ortaya koydu. Özellikle kadınlar ve toplumun düşük gelirli kısımları depresyondan daha fazla pay almaktalar.

Depresyondaki gençler yaşça daha büyüklerden farklı olarak üzgünden ziyade öfkeli ve kızgın olurlar. Yu ve ark’nın 2017’de yayımladıkları bir takip çalışması bu yaygın klinik izlenimi net biçimde bir kez daha gösterdi. Diğer yandan, gencin duygularının farkındalığı artarsa, duyguları ile yaşantıları arasındaki ilişkiyi kurabilirlerse, bu öfke ve kızgınlığın kendine ve çevreye dönük tahripkârlığı azalıyor.

Gelir eşitsizliğini sadece bir kısım insanın diğerlerinden daha fazla para kazanması ya da parası olması gibi düşünmeyelim. Gelir uçurumunun derin ve geniş olduğu toplumlarda sosyal statü çok ön plana geçmekte, eşitsizliğin kapatılamazlığı mutsuzluğa, sosyal uyumsuzluğa, ahlaki değerlerde gevşemeye ve sağlık problemlerine yol açmakta. Güvensizlik duygusunun artması, birbirine olan güveni azaltmakta.

Öncelikle şunu hatırlamak gerek. Belirsizlikle yaşamak çok yüksek psikolojik bedelleri olan bir durum. Belirsizliğin uzayıp gittiği durumlarda bu maliyet iyice artıyor; o andaki dayanma gelecekteki kaynaklardan yüksek faizli borçla gerçekleşiyor. Borç ekonomisine alışığız demek daha doğru olabilir, kişisel hayatlarımızda da.

Toplum olarak dayanmaya çalışmakta, yıkılmadan ayakta kalmakta iyi olabiliriz; ama bu devamlı dayanmaya çalışma sonucunda dayanıklılığımız artmıyor; aksine giderek ve vaktinden önce aşınıyor, kaynaklarımız daha hızlı tükeniyor. Yaratıcı, üretici, fikir geliştirici potansiyelimiz işlemez duruma geliyor.