Değişen Dünya, Dijitalleşen Eğitim

*Bu sempozyum özeti Stajyer Psk. Bahadır Yiğitoğlu ve Uzman Psk. Çağla Fırat, Güzel Günler Kliniği tarafından hazırlanmıştır.

Dr. Yankı Yazgan ve Uzm. Psk. Dan. Şükran Başarır 29 Mayıs 2021 Cumartesi günü, Sakıp Sabancı Anadolu Lisesi’nin düzenlediği I. Eğitim ve Ruh Sağlığı Günleri isimli veli sempozyumuna konuşmacı olarak katıldılar. Değişen dünya ve dijitalleşen eğitim ana konuları etrafında gerçekleşen sempozyumda Dr. Yankı Yazgan’ın konuşmasından öne çıkanlar:

  • Salgının tam kontrol altına alınamamış olması nedeniyle güvenliği sağlamak için okulların uzun bir süre kapalı kalmış olmasının yanında okulların açılması arzusu hâkim. Bu arzunun daha da güçlenmiş olduğunu duymak, özellikle önümüzdeki dönemde salgın yönetiminde kazanmayı umduğumuz başarılarla birleşince, sonbaharda daha iyi, daha bildiğimiz gibi ama aynı zamanda da dijital hayatın kazanımlarıyla yeni bir sisteme, yeni bir açılıma doğru gidebileceğimizi düşündürüyor.
  • Sosyal duygusal gelişim ile ilgili konuşmalarda sıkça tekrarladığım bir alıntıyı hatırlatmak istiyorum; Amerikalı ozan Maya Angelou, insanların söylediklerinin unutulacağını, yaptıklarının unutulacağını ama yaşattıkları hislerin, duyguların hiçbir zaman unutulmayacağını söylüyor. Duyguların unutulmazlığı, yaşanılanların ve öğrenilenlerin unutulmazlığını getiriyor. Bunun bir beyinsel temeli de var. İnsan beyninde gri hücreler, nöronlar var, bir de beyaz doku var. Beynin değişik bölümlerini birbirine bağlayan beyaz madde en az beynin gri hücreleri, nöronları kadar önemli. Gri maddeyi oluşturan nöronların oluşturduğu modüllerin ürettiği bilginin bir araya getirilmesi, anlamlandırılması, bağlamı içine yerleştirilmesi ancak beyaz maddenin gördüğü beynin değişik bölgeleri arasındaki iletişim işlevinin tam olmasıyla gerçekleşiyor. Beyaz maddenin bozulmasına yol açan kazalarda veya dejeneratif beyin hastalıklarında; insanların matematiksel işlemleri veya ezberledikleri bilgileri unutmadıklarını ama bunları uygun bağlamlarda kendileri ya da başkaları için yararlı olacak şekillerde kullanmayı başaramadıklarını görüyoruz. Eğitim dünyasında yapılmış araştırmalara baktığımızda ise; akademik başarının sadece sosyal duygusal alanda gelişkin bireylerin hayatlarında iş ve yaşam tatminine dönüştüğünü görüyoruz.
  • Güler Sabancı 2018 senesinde Sabancı Üniversitesi mezuniyet töreninde robotik çağdan, dijital dönüşümden bahsedilirken “artık insan gibi robotları yapmakta olduğumuz bir dünyadayız ama robot gibi insanların da olmasını istemiyoruz böyle bir dünyada” demişti. Robot gibi olmayan insanların olmasının aracı da sosyal duygusal gelişimin öneminin farkında olmaktan geçiyor.
  • Arundhati Roy bir yazısından önümüzde açılan bir portal olduğundan bahsetmişti. Yeni bir dünyaya açılan bir kapı. O kapıdan geçip geçmeyeceğimizi göreceğiz. Dünyanın içinde olduğu bu süreçte, bilimin verdiği ipuçlarıyla ilerlediğimiz ölçüde bunun gerçekleşeceğini görüyoruz.
  • Bu dönemde öz denetim becerisi gelişmemiz çocukları dijital hayat, uzaktan eğitim, okuldan uzak kalmış olmak daha gafil avladı.
  • Meşhur Marshmallow testinde 4-5 yaşındaki çocuklara eğer önündeki lokumu yemeden bekleyebilirsen 5 dakika sonra ikinci bir lokum vereceğim deniyor. Zaman içerisinde bu testin değişik varyasyonlarını da yaptılar ama en önemli bulgulardan bir tanesi bu testin bulgularının yoksul çocuklarda farklı olması. Yoksul çocuklara ne yaparsak yapalım 7 saniyeden fazla bekleyemiyorlar, buldukları lokumu yiyorlar çünkü ikinci bir lokumun gelip gelmeyeceğini bilmiyorlar. İkinci önemli bulgu da bu lokumu yemeyip beklersen ikinci bir lokum daha getireceğim diyen kişinin, çocukta uyandırdığı güven duygusunun çocuğun beklemesi üzerindeki etkisi. Çocuk kendisine böyle bir vaatte bulunan kişiye güvenmiyorsa beklemiyor. Aynı çocuk, güven duyduğu birisiyle bekliyor. Bu durum tam olarak psikolojik güvenlik, duygusal güvenlik konularının önemini anlatıyor. Yetişkine güven duygusu çok önemli.
  • Okullar duygusal güvenliğin en önemli araçlarından birisi ve duygusal güvenlik ortamında öz denetim güçleniyor; çünkü yaşam, tehdit ve korku üzerinden değil gelişim üzerinden tasarlanmaya başlanıyor. Öz denetimi güçlü bireyler özerk, bağımsız, eleştirel düşünebilen, kafasına yatmayana hayır diyebilen, yönetilmesi kolay olmayan ama toplumu ileri götüren bireyler oluyorlar.
  • Öğretmenlerin güvenlikte olması ve güvende hissetmesi de çok önemli. Pandemi sürecinde öğretmenlerin de yorulduğunu, tükendiğini, usandığını görüyoruz. O nedenle öğretmenlere destek olmak en az ailelere ve öğrencilere destek olmak kadar kritik. Öğretmenlere sadece donanım ve beceri kazandırmaktan öte öğretmenlerin sosyal duygusal durumunu gözeten yaklaşımların eğitim liderleri tarafından hayata geçirilmesini bekliyoruz.
  • Ekibimizle ve Sabancı Vakfı’nın desteğiyle, Sakıp Sabancı Anadolu Lisesi ile 1 yıldır sürdürdüğümüz kanıt temelli bir müdahale programımız var. Bu okulda yaptığımız bazı ölçümlere göre; pandemi öncesinde okulda yürütmeye başladığımız sosyal duygusal gelişim çalışmalarının koruyucu etkileri olduğuna dair izlenimimiz var.
  • Dayanıklılık, esneklik ve güvenlik kavramlarının bir çocuğun gelişiminde, bir bireyin hayata hazırlanmasında, sosyal güvenlik hissinin oluştuğu ve sonrasında bu hissi onarmanın pek de kolay olmadığı hayatın ilk yıllarından itibaren etkili olduğunu, öz denetimin de bu güvenli zemine basan bireylerde daha iyi geliştiğini görüyoruz. Çocuklar için bu zemini oluşturabilmek, öz denetim becerileri geliştirmelerini sağlayabilmek, anne babaların bu becerileri kendilerinde de geliştirebilmelerinden geçiyor. Anne babanın disiplini çocuğun disiplinini de geliştiriyor. Bunu sınıf içinde de görüyoruz. Kuralları kendisi için de koyan, kendisi de kurallara uyan aile lideri, toplum lideri, iş lideri, dünya lideri kendi kitlesi üzerinde gerçek bir etki yaratıyor. Disiplin demek ödül-ceza demek değil; bunların uygulanabilmesi için anne babanın üzerinde de bir yük var. Anne baba ya da öğretmen bu yükü kaldırabilecek bir ruh halinde olmadığında sistem aksamaya başlıyor. O nedenle okul ruh sağlığı aile ruh sağlığıyla, çocuğun ruh sağlığı öğretmenin ruh sağlığıyla ve sosyal duygusal becerileriyle iç içe.
  • DEHB semptomlarında normal şartlarda %10 civarında gördüğümüz problemler bazı ortamlarda %50-60’lara varıyor. Bu iklimin bozulmasıyla ilgili. Sınıf ortamlarında öncelik çocukların angajmanı, odaklanması olmalı. Bu, daha çok ders çalışarak veya daha çok sınav yaparak gerçekleşmeyecek. Bir gecede de gerçekleşmeyecek; bu kolay bir iş değil. Birçok değişimin bir anda olmasını beklemiyoruz. SSAL’de yürüttüğümüz çalışmalar, parçası olduğumuz okul iklimi değişikliği bu konuda minik bir adım. Türkiye’de bunun gibi başka minik adımlarla birçok değişikliğin olmasını bekliyoruz.
  • Kişilerin kendi kaynaklarıyla ruh sağlığı hizmetleri almasının ötesinde okullar bu hizmetin alınabileceği birinci basamak merkezler olmalı.

Uzm. Psk. Dan. Şükran Başarır’ın konuşmasından öne çıkanlar:

  • Yetersizlik hissi içindeyiz. Alıştığımız şartlarda, pandemi öncesi dönemde sene sonunda düzenlenmiş bir etkinliğe bu kadar katılım olmazdı. Şimdi ise “daha ne yapabiliriz” diye düşünüyoruz, bir çaresizlik içindeyiz, her şeye katılmak istiyoruz. Okul idarecileri, öğretmenler, psikolojik danışmanlar herkes daha ne yapabileceğini soruyor.
  • Önce okulun eksikliğini, telafisi mümkün olmayan bir eksiklikle yaşadığımızı ve eğitime devam ettiğimizi kabul etmemiz gerekiyor. Bu eksikliği kapatmak için devamlı daha fazlasını yapmaya çabalamak tükenmişliğe, yorgunluğa, tahammülsüzlüğe neden oluyor. Bu kaygımız çocuklara, öğrencilere de geçiyor aslında. Çocuklardan sınıftaymış gibi odalarında oturmalarını, aynı ders düzenini devam ettirmelerini bekliyoruz. Aynı saatleri, ödevleri, kuralları, müfredatı, işleyişi devam ettirmek hepimizi yoruyor.
  • Less is more.” Daha az, daha basit, daha yalın olan daha çoktur.
  • “Daha ne yapabiliriz?” diye sormak yerine “daha nasıl sadeleştirebiliriz, daha nasıl kolaylaştırabiliriz?” diye sormalıyız.
  • Birçok şeyi yeni bağlama, yeni düzene göre şekillendirmemiz gerekiyor. Öğrencilerin alışık olduğu sınıf düzeni yok, artık ders işleyişi çok durağan, kendilerince bir canlılık yaratmak istiyorlar ders esnasında çünkü etraflarında bakacakları arkadaşları yok.
  • Bir yandan okul, bir yandan aile aynı okul düzeninin devam etmesi için çocuklar üzerinde bir baskı oluşturuyor, bir kaygı yaratıyor.
  • Anne babaların kapsayıcı olabilmesi, okulun kapsayıcı olabilmesi için önce yetişkinlerin iyi, sakin, dingin, kontrolde hissetmesi gerekiyor. Yetişkinler böyle olmadığında, çocuklardan böyle olmalarını beklemek gerçekçi değil. Okul kültürü de kendini sakinleştirdiğinde, dinginleştirdiğinde, yetişkinler için bir şeyler yaptığında aslında çocuklar için de bir şey yapmış oluyorlar. Çocuklar için ne yapabiliriz diye düşünmeye ek olarak herkes için ne yapabiliriz diye düşünmeliyiz; self-care denilen şey bu. Yardım isteyebilmek, mola verebilmek, kendini koruyabilmek, yapamadığı bir şeyi söyleyebilmek, sınırlarımızı koruyabilmek. Tahammül bizim en kuvvetli gücümüz olmalı, çünkü bizim işimiz insanlarla, çocuklarla.
  • Online derslerin sınıfa benzemesi gerekmiyor, öğrenmenin evlerde olduğunun hepimiz farkındayız. Herkesin gerçekliğe ihtiyacı var. Çocukların da bu gerçekle nasıl baş ettiğimizi görmeye ihtiyaçları var, “-mış gibi” yapmaya değil. En önemli şey eksiğimiz olmaması değil, zorlandığımız alanları konuşabilmek, bunları kabul etmek. Okulun yerini alamayız ama bunu konuşabiliriz.
  • Yaşıtlardan uzak kalmak konusu da çok önemli. Okulun en kıymetli yanı çocukların hem yaşıtlarıyla birlikte olmasıydı hem de kendilerinden büyük ve küçük çocukları görmeleriydi. Farklı yetişkinlere maruz kalmalarıydı ve farklı tarzlar görebilmeleriydi. Şimdi çocuklar ev dışında kimseye maruz kalmamaya başladı. Artık çocuklar evlerde ya yaşlarından küçüklermiş gibi muamele görüyor ya da hazır olmadıkları düzeyde bir bağımsızlığa maruz kalıyor.
  • Çocukların online ders esnasında oyuncaklarını, kıyafetlerini göstermelerini iyi karşılamamız lazım çünkü kendilerini göstermek, paylaşım yapmak istiyorlar. Artık kontrol edebildikleri iki şey var; kendi bedenleri ve ekranları.
  • Çocukların ekran kullanımında süre değil ne yaptıkları önemli. Özellikle ergenler için kontrol edebildikleri başka bir dünyanın varlığı demek, bir araç. Ekran bağımlılığı konusunu ileride göreceğiz.
  • Okul bir otorite ama sınırlılıkları var, bunu unutmamalıyız. Pandemi koşullarında okulun her şeyi kontrol etmeye çalışmasını beklememeliyiz, mesai saatlerinin düzenlenmesi, okulun kendi sınırlılıklarını belirlemesi lazım. İhtiyaçlarımız sadeleşmek ve sakinlemek, her şeyi yapmak değil.
  • 1972 yılında yazılmış “Teacher and Child” adında, Türkçeye çevrilmemiş bir kitap var. Bu kitabın 270. sayfasında bir ilkokul öğretmeninin günde binden fazla ikili etkileşime girdiği, hızlı karar aldığı ve yanıt verdiği (response) yazıyor. Bu baş edilmesi imkânsız bir sayı ve öğretmenin enerjisini tüketir. Şu anda ise bir ilkokul öğretmeni sadece bir ilkokul öğretmeni değil; bir lise öğretmeni sadece bir lise öğretmeni değil, çünkü bağlamını, sınıfını, okulunu kaybetti. Eş zamanlı olarak bir sürü başka sorumluluğu var. Bu kitapta günde 1000 diyorsa, şu anda günde on bin dememiz gerekiyor. Bunun zorluğunu, ne kadar çok enerji ve canlılık gerektirdiğini çok önemsememiz gerekiyor. Bu yüzden öğretmenlerimize iyi bakmamız, sadeleşmemiz, sakinleşmemiz gerekiyor.
  • Otorite Kavramı kitabının 16. ve 17. sayfasında otorite zorla bir şeyi yaptırmak değildir yazıyor. Otorite kızmak, emretmek, sıkıştırmak, sonucunu yaşatmak değildir. Otorite tamamen ilişkiyle, sevgiyle, iletişimle kurulan bir şeydir. Eğer bir zorlama ve müdahale varsa bu otorite değildir. Otorite bilen, yol gösteren, rehberlik eden demek. Öğretmenler daha sağlıklı, daha gerçekçi ilişkiyle otoriteyi sağlar. Öğrenci sizi sevmiyorsa siz ona 0 vereceğim deseniz bile ödevinizi yapmaz, ama sevdiği öğretmen için istemediği ödevi de yapar bunu unutmamamız lazım.