Deden de mi solcuydu?

Deden de mi solcuydu?

Dedem 1920’lerde doktorluk yapmaya başladığı Aydın’da (arada devlet görevini kaybetmesine sebep olan, kendisini hastası Adnan Menderes’in ikna ettiğini söylediği bir Serbest Fırka macerası hariç) hep “sonuna kadar CHP’li” diye bilinmişti. 1960ların ortasında İzmir’e taşındığında ve ben de ona okuduğum gazete köşe yazılarının etkisiyle hızla solculaştığımda (CHP ve TİP sol parti olarak tanımlanmaktaydı, birbirlerinden çok farklı olsalar da) bana ailemizin CHPliliğinden bahseder, 1950 seçimlerini DP kazandığında, dedemin Aydın Gazi bulvarındaki muayenehane/evinin (şimdiki Kızılay binası) önünde davul çaldırdıklarını anlatırdı. Bugünlerde çokça konuşulan İttihat Terakki çizgisinin CHP’de devam ettiğini, dedemin bu kemik CHP çizgisine doktor olarak ilk görev yeri olan Selanik’te girdiğini söylemesinden biliyordum, da farkında değildim.

Bu “aileden CHP’lilik” (ya da aileden AP’lilik, aileden Selametçilik, 1970’lerin terminolojisi ile söylersek) konuları günümüzde geride kalmış gibi gözüküyor; ama, ailelerin belli eğilimleri taşıdığını, siyasi fikirlerin adeta kan bağı gibi zaman içinde pek az değişerek kuşaktan kuşağa geçtiğini çok gördüm. Tabii, aile üyeleri, özellikle gençlik döneminde bir radikalleşme, bir derece daha soluna ya da sağına gitme, ya da tam tersi yöne gitmeler gösterseler de, önceki kuşakların izini sürdüler genellikle. Bu durumun görüşleri belirgin tercihleri net olan aileler için geçerli olduğunu söyleyebilirim. Geriye kalan önemli sayıdaki aile ve sülalenin ise, görüşleri net olmayan, tercihleri yerleşik olmayan seçmen küme’sini oluşturduklarını düşünebiliriz. Seçimlerde ya da değişim dönemlerinde gidişatı bu yüzer gezer oyların belirlediğini, kemik oyların da ailevi temellerdeki yerlerini koruduklarını da siyaset ve ailesellik varsayımına ekleyelim.

Kalıtımsal siyaset. Siyasi görüşlerin ailevi bir yanı, adeta kalitımsal bir tarafı var ise, bu “kemik” durum, hangi partiyi desteklediğimiz olmasa bile sol ya da sağ, değişimci ya da tutucu olmamız beynimizin, genetik yapımızın bir ürünü olabilir mi?

Moda bir deyişle “siyasetin genetik ya da biyolojik şifresi” olabilir mi? Geçtiğimiz aylarda yayımlanan birkaç ilginç çalışmada, siyasi partilere oy verenler analiz edildiğinde, belli kişilik ve zihinsel özelliklerdeki insanların bu özelliklere denk düşen sol ve sağ partilerde kümelendikleri görülüyor. Dışa açık, değişik fikirlerle karşılaşmaktan, kafasının karışmasından çok etkilenmeyenlerin daha çok sol (amerikadaki ölçülerle, “liberal”) seçmen grubunu oluşturuyorlar. Belirsizlikten hoşlanmayan, fikir kalabalığından, düzenin bozulmasından kolayca rahatsızlık duyan, bildiğinin dışına çıkmayı çok sevmeyenler ise “muhafazakar” gruptalar… eh, bunu herkes söyleyebilir.

Kim neci ? Kimin değişimci, kimin tutucu, hangi partinin solcu, hangisinin sağcı olduğu konusunu tartışmaya yetkili hissetmiyorum kendimi (İdris Küçükömer’in sağ/sol ayrımlarını tepetaklak eden görüşleri bu konudaki cesaretimi kırıyor). Ama önemli olan, eğilimin adının ne olduğu değil, eğilimin ömür ve aile boyu “kemik”  olması. Virginia eyaletinde 30,000 ikizle yapılmış çalışmanın sonuçları ilginç (J Alford’dan aktaran New Scientist, 2 Feb 2008): siyasi bir konuda (bizim son dönemdeki türban sorusu gibi, ABD’de de saf ayırıcı gücü yüksek sorular var: mülk vergisine taraftar mısınız, ya da, kürtaja taraftar mısınız?) görüşleri sorulduğunda, genleri tıpatıp aynı olan tek yumurta ikizlerinin aynı yanıtı verme olasılığı, genleri yarıyarıya aynı olan çift yumurta ikizlerine göre daha yüksek. Genetik benzerlik, siyasi tercih benzerliği ile ilintili. Kardeşler tek yumurta ikizi değilse, farklı fikirde olmaları olasılığı giderek artabiliyor. Örneğin, türban konusunda Nesin kardeşler arasında fikir farklılığı olmasının üstüne atlayanların şaşırması için bir sebep yok…

Her şey genetik mi yani? Siyasi görüşlerin genetikliğinden ziyade, siyasi açından anlamlı bir konuya yaklaşım tarzının genetik/beyinsel bir temeli olması makul. Yaklaşım tarzından kasıt: tartışmaya açık mı, yoksa, dayatmacı mı? Kendi bildiğinin dışına ne kadar çıkabiliyor? Ezberinin bozulmasına tahammülü var mı? Diğer görüşlerle uzlaşmaya ne kadar yakın ? Burada bir “sol kişilik” tanımı var. Soldayım diyenler kadar, bildiğimiz sağcı olmalarına rağmen konjonktürel olarak bir süreliğine sola düşmüş olanların bu tanıma ne kadar uyduklarını düşünmeleri için bir hafta yeter mi?

Eğer genetik ve biyolojik etkenler bu denli güçlü ise, bir değişmezlik, bir mukadderat ile mi karşı karşıyayız? Kemik oylar, kemik mi kalacak? Ya da, az önce işaret ettiğim yüzer gezer oyların yönü nelerden etkilenebilir?