Çocuklar ve Gençlerde İntihar ve Depresyon Hakkında Bazı Notlar

Psikiyatri ve çocuk psikiyatrisi alanında çalışan doktorların karşılaştığı en sarsıcı durumların başında gelen intihar, ABD’de gençler arasında motorlu taşıt kazaları ve cinayetlerden sonra başlıca ölüm nedenidir. Ülkemizde de benzer bir yaygınlık olduğu izlenimindeyim.

İntihar, genellikle ve çoğunlukla, depresyon adını verdiğimiz ruhsal bozukluktan ayrı değildir. Depresyon çeşitli mekanizmalarla ortaya çıkan, ergenlik ve gençlik döneminde başlayan, ciddi ve öldürücü olabilen bir ruhsal hastalıktır. Bu bilgi notunun amacı dışına çıkmamak için ayrıntılarına girmiyorum, ancak çocuklar ve gençlerde depresyonun tipik özellikleri, öfke ve sinirlilik, davranış sorunları, ümitsizlik, içe kapanma gibi durumları içerir (büyüklerdeki üzüntü, neşesizlik gibi özelliklerden ziyade); üstelik duygular hızlı biçimde değişir.

Çocukluğunda dikkat ve öğrenme sorunları yaşamış olan, anne-babadan ayrılığa yoğun tepkiler veren, korkuları şiddetli ve uzun süreli olan çocukların büyüdükçe daha sık ve kolayca depresyon geçirebildiklerini görüyoruz. Ailelerinde depresyon geçirmiş olan çocuklar, daha “küçük/basit” sayılan streslerle depresif oluyorlar.

Depresyondaki bir çocuk veya genci dinlediğinizde, ümitsizlik (işe yarar ve anlamlı bir hayat yaşayabileceğinden ümidi kesme) ve kendine değer vermeme (bazen aşırı bir güvenle maskelense bile) düşüncelerini, yoğun bir karamsarlığı hissedebilirsiniz. Çocukların ve gençlerin akıllarına geleni yapmakta aceleci ve sabırsız davranmaları (dürtüsellik), ümitsizliklerinin ve ölüme duydukları arzunun, kendilerini öldürme eylemine dönüşmesini kolaylaştırır ve hızlandırır. Depresyon ve intihara karşı toplumsal ölçekte ne yapılmalı? Depresyon korunabilen ve etkili biçimde tedavi edilebilen bir ruhsal sorundur. Bu sorunların ilk belirtilerinin herkesçe bilinmesi, ihtiyaç duyulduğunda başvurulacak servislerin arttırılması gibi kamusal adımlar, geniş kitlelerin ruh sağlığının korunması ve düzeltilmesi için zorunludur.

Bize düşen ne?

Umutlu, çocukların ve gençlerin kendilerini güvende hissettikleri, anlaşıldıklarını düşündükleri bir yaşama ortamı yaratmak… Bu ortamlar, en ağır koşullarda bile oluşturulabilir. Umutsuzluk ve karamsarlık ise, bulaşır; bulaştığı yerde, genetik-fizyolojik yatkınlıklar ile birleştiğinde öldürücü bir hastalık olabilir.

Bir çocuk rahatça konuşabileceği, kendisini can kulağı ile dinleyecek bir başkasına ihtiyaç duyar. Böyle birisi hayatında varsa, depresyon riskini tek başına azaltıcı bir faktör olarak sayabiliriz.

Gazeteler:

Son dönemde gazete başlıklarına da yansıyan bazı yanlış değerlendirmeleri açıklayıcı birkaç not eklemek isterim.

Gazete görüşü:

“İntihar eylemi ya da depresyon, hali vakti yerinde, zeki, iyi okullara giden çocuklarda görülmez”.

Açıklama:

Depresyon ve intihar her sınıftan bireyde görülen bir problemdir. Gerçek durumun “kötülüğünden ziyade”, kişinin kendi durumunu algılayışı ile ilgili bir rahatsızlık (kendini değersiz hisseden çocuğun başkaları tarafından değerli algılanması, depresyondaki çocuğun kendine ilişkin hislerini ortadan kaldırmaz. Tersine, çocuktaki “zaten anlaşılmadığı, kimsenin onu anlamadığı” kanısını güçlendirir. Üzücü bir duruma olan her reaksiyon depresyon hastalığı değildir.

Gazete görüşü:

“İntihar, iyi ailelerin çocuklarında oluyorsa, bunun başka sebepleri aranmalı”.

Açıklama:

Depresyon ve intihar çeşitli etkenlerle ortaya çıkar. Ancak, depresyon ve intiharın genetik belirlemelerin büyük rol oynadığı, biyolojik mekanizmalarla beynin işleyişinin değiştiği bir bozukluk olduğu unutuluyor. Problemin sebepleri ile körükleyicileri birbirine karıştırılıyor.

Gazete görüşü:

İntihar ve depresyon, karışık ailelerin çocuklarında olur.

Açıklama:

Aile içi çatışma ve mutsuzluk depresyonu körükleyici bir etken olmakla birlikte, depresyonun sebebi sayılmaz. Aile tutumlarındaki yanlışlıkların, durumun sebebi olarak belirten ve ailelerin haksız yere suçlanmasına sebep olan bu tür görüşler tek kelimeyle yanlıştır. Özellikle ciddi intihar girişimleri ve eylemlerinin, biyolojik temelleri ve genetik yatkınlıkla ilişkisi belirgindir. Gazetelerde, intihar ile ölen çocukların durumlarının yetersiz bilgilerle tartışılması, kişisel mahremiyeti çiğnediği gibi, problem hakkında yanlış bir bilgi ve bilinç oluşturmakta, benzer durumlarla karşı karşıya kalma olasılığı olan aile ve çocuklara katkı yapmamaktadır. Çocuklarını kaybeden aileler için ne kadar kırıcı ve yıpratıcı olduğunu tahmin etmek de pek güç değil.

Kimler yüksek riskli sayılmalı?

Depresyon, kendisi başlı başına bir risk olmakla birlikte, depresyon sırasında veya öncesindeki bazı ögelerin varlığı riski yükseltir. Tedavi biçimi ve yoğunluğunun kararı da ona göre verilebilir. İntihar girişiminden, ölümden söz eden bir çocuk veya gencin intihara kalkışma olasılığını arttıran etkenler, risk faktörü olarak tanımlanır. Risk faktörleri sebep olan anlamında değil, olasılığı arttıran olarak anlaşılmalıdır. Zira, saydığım etkenler çeşitli zamanlarda ve çeşitli düzeylerde pek çok kişide mevcut olabilir. Olasılığın ciddiyetini saptamada bir “uzman görüşü”, işe yarayacaktır.

Daha önceden intihar girişiminde bulunmuş olmak ümitsizlik, derin karamsarlık yeme bozuklukları (ağır diyetler, kendini kusturma yoluyla zayıflama çabaları, bedeninden memnuniyetsizlik), madde (uyuşturucu ve benzeri) kullanımı, psikoz (muhakemenin ve gerçeği ayırt edebilirliğin ciddi biçimde bozulduğu durumlar), 1. ve 2. derecede yakın akrabalar arasında intihar eylemi ve girişimi var ise, stres yükseltici hayat zorlukları (ağır hastalıklar, travma gibi); bu durum daha ziyade ruhsal durumu bozarak intihar sebebi olabiliyor. Cinsel ve fiziksel istismar, okul başarısızlığı (depresyonu derinleştirip, kendini değersiz hissettirerek), aile içi yoğun ve sürekli çatışmalar, aile üyelerinin dirliğinin tehdit altında olması, başka çocukların intihar girişimleri (intihar niyeti olanlar için bir tür cesaretlendirici olduğu düşünülür.).

Nereden anlayacağız?

Ölümden söz etmek, ölme arzusunu, kaybolma, yok olma arzusunu dile getirmek, ayrılık hazırlıkları, veda mektupları, eşyalarını hediye etme, uzaktakileri arama vs. “kendini bırakmak”, kimsenin yokluğunu umursamayacağı duygusunu dile getirme ve öyle hareket etme depresyon döneminin içerisindeyken hızla “iyileşme”, keyiflenme, neşelenme, sağlığını ve güvenliğini umursamaz hareket etme; kazalar ve riskli davranışlarda artış.

“Tetiği çekenler”, en sık:

Sevgi ilişkilerinde:

Terk edilme, reddedilme, beğenilmeme, başını derde sokma (ceza gerektiren bir durumda yakalanma), yakınlar tarafından aşağılanma, aşırı alkol, madde zihin işlevlerini etkileyen “ilaç”lar

Dikkat:

İntihar etmek için bir yönteme (silah, zehir, ilaç) ve bu yöntemi uygulamak için bir fırsata (kendi kendine kalınabilecek bir zaman dilimi) ihtiyaç vardır. İntihar riski yüksek durumlarda, durumun tehlikeli olduğunu hissettiğiniz takdirde ne yapabilirsiniz? (bir doktora ve/veya bir acil servise başvurmanın yanı sıra) intihar eyleminde işe yarayabilecek nesneleri kaldırın. İntiharı kolaylaştırabilecek şeyler, evde tabanca tüfek bulunması, ağrı kesiciler, kalp ve tansiyon ilaçları gibi ilaçların zararsız sayılıp, her köşeden çıkmasıdır. Böyle bir eylem için yapabileceklerini zorlaştırın, yaptıklarınızı açıklayın, onun emniyeti için bu şekilde hareket ettiğinizi belirtin, tehlike düşündüğünüz kadar yüksek değilse (bile) durumunu anladığınızı belirtin, duygularını ve ölüm arzusunu hafifsemeyin (olur böyle şeyler, bak geçti, bizi üzme vs.), onu ciddiye aldığınızı açıkça ve samimiyetle söyleyin. Güvenilir ve erişilir olun; size gelip konuşabilsin (sadece “gel, konuş” demek yetmeyebilir).

Yakın dönem research notları

Depresyon 15-44 yaş arasındaki insanların başta gelen “disability” sebebidir. 30-günlük prevalans, 15-24 yaş grubunda % 6.1 (45-54 yaş grubunda, % 4.9). Ömürlük prevalans ise gençler için % 15.7 (yaşça büyüklerde, yani depresyon geçirmek için yeterli çok daha uzun bir ömür yaşamış olanlarda ise, % 16.7). Prevalans, yani belli bir süre içinde bir toplumsal gruba baktığınızda, o anda belli bir problemi taşıyanların (yeni rahatsızlanmış ya da rahatsızlığı eskiden beri devam eden ayrımı yapmaksızın) toplam sayısı anlamına gelmekte. Erkeklerde 20’li yaşların başları, kızlarda ise 20’li yaşlara doğru en yüksek depresyon artıyor mu? Birincil depresyon artmıyor. Anksiyete bozukluklarına (panik bozukluğu, korkular etc.) ikincil depresyon ise artmakta, depresyon % 30-50 olasılıkla tekrarlar.

Kız-erkek dağılımı 13 yaşına kadar eşit, sonrasında kızlar iki üç kat fazlalaşıyor.

Bipolar bozukluk % 0.4 (aşırı sinirlilik, hızlı duygu  durumu değişiklikleri, genellikle devamlı), çocuklukta korku/kaygı (anksiyete) bozuklukları ve anne-babadan bildik durumlardan ayrılmaktan şiddetli korku (separation anxiety) ilerideki depresyonun en güvenilir göstergesi olabiliyor.

Mekanizma:

-Genetik etkenler karmaşık, ancak belirgin etkilere sahipler.

-Reseptör-ötesi sinir iletişimi ve sinir sisteminin yeni durumlara uyum gösterebilme kapasitesi bozuk.

-Doğumsal ve büyüme ile ilgili çevresel etkenler gelişim sürecindeki strese duyarlı sistemleri kırılganlaştırıyor; hayatta başka bir evrede karşılaşılan travmatik bir olay o kırılganlığı bir kırılmaya dönüştürüyor.

Stresin etkisi ailesinde depresyon olmayanlarda vardır; ailesinde depresyon olanlarda bu etki daha küçüktür. Genetik etki strese duyarlılık için geçerli olabilir.

Anne-babanın ruh sağlığının da sorunlar sebebiyle bozulabildiğini belirtelim. Anne-babada ruh sağlığı sorunları her ne kadar daha sık saptansa da, burada sebep-sonuç ilişkisinin hangi yönde kurulabileceği açık değildir.

Depresyon 13 yaş civarında bir çıkış yapar.

Östrojen ve testosteron; bedensel değişim ve getirdikleri, hayatın bazı yükleriyle mecburi tanışma; yaşından önce büyüyüp gruptan kopma gibi etkenler, depresyonu kolaylaştırır.

Depresif çocuk ve gençlerin geçmişinde, anksiyete (toplumsal ortalamanın) 8.2 misli, davranım bzk. 6.6 misli, hiperaktivite/dikkat dağınıklığı 5.5 misli. Depresyon, 15-24 yaş arasında gençlerde çok sıktır. Ölüm kavramını bilmiyor ve tanımıyor olmak (küçük yaşlarda olmak), kendini öldürme eyleminin olmayacağı anlamına gelmez. İntihar ile ilgili her söz, her “tehdit” ciddiye alınmalıdır. Bu durumun bir tür “şantaj”a dönüştüğü hissi doğsa bile…

Yüksek risklileri saptama ve müdahale en etkili korunma yolu. Okulda konferans ve sınıf içi eğitim programları, bireysel danışma yoksa bir işe yaramıyor.