Bilimdışı: Kanıt değil kanaat, deney değil ikna

*Pandemi öncesi yıllarda yazılmıştır.

Tıp fakültesinde 1970’lerdeki öğrenciliğim sırasında öğrendiğim bilgilerin en çarpıcısı ülkemizdeki her 1000 bebekten 154ünün bir yaşını göremeden öldüğü olmuştu. Komşumuz reel sosyalist Bulgaristan’da o sırada aynı oran binde 10’lara kadar düşmüştü. Bugün o zamanki Bulgaristan rakamlarını ülkemizde de yakaladıysak, dere tepe köy mahalle gezip bebeklerin aşılarını tamamlayan sağlık ekipleri sayesinde olmuştur. Mesleğimin en anlamlı birkaç yılını bu ekiplerde çalışmış bir hekim olarak yaşamıştım.

Aşılara “karşı” olanların kızamık sonucunda gelişen komplikasyonlardan ölen bebeklerden haberdar olmaları için aynı zamanda bir çocuk hekimi olan Ceyhun Atuf Kansu’nun Kızamık Ağıdı şiirini okumaları bilimsel makalelerden daha etkili olabilir. Bir ara otizmin sıklığının aşıların  sonucunda arttığı iddiası ile otizmli ailelerin umutsuzluklarına sahte çözümler üreten aşı karşıtlığı akımı, fabrikasyon verilere dayalı birkaç makale dışında destek bulamayınca ilerici görüntüyü sürdürmekte zorlandı. Ama “hakikat sonrası” çağının ısıtılıp ısıtılıp sofraya getirilen değişik tezleri ile endüstrinin hatalı uygulamalarının açık kapılarından girip bilimsel düşünmeyi hedefleyen kitaplar ve medya aktiviteleri devam etti. Bilimsel düşünmenin temel ilkelerinden ikisini aşı ve tıp karşıtı gurulara uyguladığımızda ikisinden de sınıfta kaldıklarını görürüz: Bir bulguyu aynı koşullardaki başka uygulamalarda tekrar tekrar elde etmeden kesinleştirmemek. Kesin gözüken hiç bir bulgu ya da sonuçtan emin olmamak, her zaman yanılabileceği varsayımı ile nerede yanlış yapıyorum sorusunu sormak.

Bilim karşıtlarının ilkeleri ise şöyle gözüküyor: Kendi görüşlerini kanıtlamak için (bilimsel ve toplumsal sorumluluktan muaf sayıldıklarından ötürü) verilerin içinden sadece kendi görüşlerini destekleyici gözükenleri seçip, görüşlerinin kofluğunu gösterebilecek bilgileri ayıklamak. Bu da yanıltıcı tutumun bilgisizlikten ziyade en iyi olasılıkla ideolojik körlük ile ilgili olduğunu gösterir. Bilimin karşısına kurguyu çıkartmak, kanıtlamanın yerine iknayı, kanıtın yerine deneyimden kopuk kanaati koymak gibi yöntemlere dayanarak çocukların sağlığını ciddi bir riske sokan yaklaşımlar.

Zorbalık, otizm ve zihinsel yanlılık hakkındaki yazımın eksiklerini tamamlayıp, öğretmenlerin okul ikliminin omurgası olan sosyal ve duygusal gelişimdeki rolü hakkında birkaç paragraf yazacak, intiharların yayılmasına paralel oluşan telaşa ve intihar eylemlerini anlamaya dönük bir açıklama ekleyecektim. Yerine yine aşılara döndüm. Ama bilimi pek anlamadığı sayısal verileri eğip bükerek kendi fikirlerine dayanak yapıldığı bir alan sanan yazar ya da akademik ünvanlı kişilerin cüretkar yanıltmalarına ses çıkartmamak mümkün değil.