Tıp fakültesini derece ile bitiren öğrencime sordum: ’Nasıl bu kadar çalışkan olabildin?’ ‘Vallahi çalışkan değilim, çok çalışıyor olmam tembelliğimden. Dersleri serersem, bütünleme, sene tekrarı derken sonuçta daha çok çalışmış olacağım. Halbuki ne kadar çok çalışırsam, daha az toplam çalışma yapacağım. Öyle böyle derken bir de baktım, dereceye girmişim.’
Tembelliği yerinden kımıldamamak, üşenmek, işleri ‘sallamak’ ya da bir görevi yapmamak için bin dereden su getirmek olarak tanımlarsak, hepimizin tembel yaşam kesitleri olduğunu görürüz. Tembel ve çalışkan yaşam kesitlerini biribirinden ayıran, o anda çok ‘olmasını’ istediğimiz, harekete geçme arzusunu doğuran ve temel dürtülerimizin yönü ile uyumlu durumların azlığı ve çokluğu olabilir.
Bu özelliklerin varlığı ile ‘motive’ olduğumuz her durum tembelliğe son verirken, yokluğu bizi ‘doğal’ halimize döndürür. Beyin dokusunun ‘istirahat’ halinden aktif hale geçişinin gerektirdiği enerjinin büyüklüğü, pijamaları giymiş televizyon karşısında otururken bakkala ekmek almaya yollanan çocuğun yerinden kalkmasının gerektirdiği enerji ile kıyaslanabilir.
xxx
İnsan beyninin doğal hali pek “olumlu” sayılmaz; gerçekleri olduğu gibi (‘acı’) görmeye eğilimliyizdir. Gelişim gerçeği olduğundan iyi görme yollarını öğrenmek demek desek, gerçeği çarpıtmış olmayız. Eğitim, sosyal yaşam, calışma gibi zahmetli süreçler iyimser düşünce sisteminin egemen olmasını sağlar. Depresyon ise hayatta kalma (ya da tahammül etme) gayretiyle örülen bu iyimserlik kılıfının sıyrılıp alttaki dokuların belirivermesi gibi can acıtıcı bir etki gösterir.
xxx
Pazar günü, haftanın en sıkıcı günü seçilmiş. Pazar, kimsenin tam ne yapacağına bir türlü karar veremeden akşamı ettiği, genellikle o gün icin en istediği şeyleri yapamadığı, sonra da bir günümüz daha böyle geçti gitti diye hayıflandığı günlerin başında gelir. Sıkılmak, boşluğu nasıl dolduracağını bilemediğimizde kendini hissettiren duygulardandır. Boşluk doldurma arzusunu tetiklediği için yorucu olabilir. Boş durmaya tahammül edebilenler, o zahmete katlanabilenler gerçeğin iyi hale gelmesini ya da iyi oluvermesini beklemek yerine iyiyi gerçekleştirirler.