Psikolojisiyle ve Biyolojisiyle Yaşantılar

*Yankı Yazgan’ın 1980’lerde yazdıklarından kalanlarını ve güncel eklemeleri Yaşantıların Psikolojisi ve Biyolojisi, (RK, 2016)’de bulabilirsiniz.

İlk baskısı 1991’de yapılmış olan kitabımın bu baskısında 1987-1990 arasında yayınlanmış yazılar, eklemeler, açıklamalar ve kaynakların yanısıra 2016’da eklediklerim ve güncellemeler var.

Bir çoğu “geçen yüzyıldan kalma” gözükse de bu yazılarda yaşantıların psikolojisine ve biyolojisine ilişkin temel görüşlerimin özlerini ve kaynaklık eden bilimsel bulguları bulacaksınız.

Hayatın belirsizliklerinin giderek arttığı bir çağda pusulası kalp ile beyin arasında gidip gelen ruhsal yapımızın yolunu nasıl bulabileceğine ilişkin ipuçlarını kitap boyunca beraberce sorup araştıracağız.

Sunuş

80’li yıllara, beyin yılları diyorlar. Hayatın yürütülmesinde birinci derecede biyolojik sorumlu saydığımız bu örgütlenmeye merak hiç yeni değil, oysa. Yaşadıklarımızın, bizi ve ilişkilerimizi, nasıl ve ne yolla etkilediğine ilişkin anlama ve açıklama çabalarının tam ortasındaki yerini hiç terketmeyen beyin hakkındaki bildiklerimiz, son on yılda öylesine başdöndürücü bir artış gösterdi ki, 80’ler için daha uygun bir isim aranmadı bile (80’leri, diğer düzlemlerde belirleyenlerin, konu dışında olduğunu belirtmeliyim).

Birer insan olarak neyi, nasıl ve neden yaşadığımıza yönelik bir merakın ürünü olan bu kitaptaki yazılar, merak nesnesinin tabiatı icabı, beyinle haşırneşir olmaksızın ortaya çıkamazlardı. Ancak, hayatın (ve varoluşun) anlaşılabileceği düzeylerden birisi olan beyin (daha genel bir deyişle, nörobiyoloji), hayatiyet için öncelikli süreçlerin ötesine tek başına geçmeye, henüz, yetkin gözükmüyor. Bu derlemedeki yazılarda, yaşantılara yönelik merakın çerçevesini, biyoloji ve psikoloji alanlarında üretilmiş bilgiler ve teoriler çiziyor. Hayatın seyrettiği diğer düzeylerdeki (sosyal, ekonomik v.s.) anlama ve açıklama girişimleri ise, çerçevenin daha küçük bir bölümünü oluşturdular. Elbette, bu bir önem derecesini yansıtmıyor.

Kitabın ilk bölümünde yer alan yazılarda, çocukluk yaşantıları konu ediliyor. Bu yaşantıların, ileride yaşanılanları belirleyici olduğunu varsayan modellere dayanan yazılarda, klasikleşmiş görüşler yanısıra beyin yıllarının psikolojik teori ve deneylerine yer vermeye çalıştım. Çocukların hayatındaki renklerin ve alaca-bulacalığın önemini, ilk kez etraflı biçimde kestiren ve formüle eden Freud’du. İkinci bölümdeki yazılar ise, Freud’un mirasının bugünkü hali üstüne, daha ziyade. Mirastan kalanları ve mirasçıların buna ekledikleri boyutları, tümüyle olmasa da, yansıtmaya çalıştım. Freud’un mirasından aslan payını almış olan psikiyatri, zengin ve yaşlı akrabalarını son on yılda tekrar keşfetti. Tıp içerisindeki yerini giderek benimseyen ve sağlamlaştıran psikiyatrinin bu yer bulma süreci dümdüz ilerlemiyor. Çeşitli eğilimlerin ‘çekişme’leri, şimdilik, tıbbi kimlik şeklinde kendini dışavuruyor gibi; ancak, hiç de kalıcılık izlenimi edinemiyor insan.

Yine de, nörobiyolojinin estirdiği rüzgarın, en azından, bazı etkileri yerleşikleşti bile. Dördüncü bölümde psikopatolojinin, beşinci bölümde ise patolojik olmayan/sayılmayan psişik süreçlerin nörobiyolojik açıklamalarına alkış tutmamın nedeni bu olsa gerek. Yine de, ‘ihtiyatlı bir iyimserlik’ içerisinde olduğumu belirteyim.

Yazıların sonlarındaki eklemeler ise, yazı Cumhuriyet Bilim Teknik’ te yayımlandıktan ya da kaleme alınıp, dosyalandıktan sonra gelen eleştirilerden tutun, yeni araştırma sonuçlarına kadar genişleyen bir ‘yazdıktan sonra’ bölümü oluşturuyorlar. Kimileri, neredeyse bir yazı uzunluğunda; bilgideki değişim ve çoğalmanın kaçınılmaz sonucu olarak. Yazılara ilişkin açıklamalar, kaynaklar ve göndermeler ise kitabın sonundaki notlarda yer alıyorlar. Kaynakların, hele araştırma sonuçlarının, Anglo-Amerikan ağırlıklı olması ciddi bir dezavantaj. Türkiye’ye özgü veri ve bilgi birikiminin artması ve bu birikime ulaşmanın kolaylaşması, ayaklarımızın sağlamca yere basmasına yardımcı olacak, umuyorum.

Bu kitaptaki yazıların büyük bölümü 1987’den itibaren yazıldı ve Cumhuriyet Bilim Teknik’te yayımlandı. Orhan Bursalı’nın editörlüğünü yaptığı Bilim Teknik’te yazmak bir şans oldu. Okur önüne bir ürün çıkarmak ve tepki almak fırsatını sıkça elde ettim. Doğrusu, Orhan Bursalı’nın desteği ve emeği olmasaydı, bu yazılar olmayacaktı. Ona ve Bilim Teknik’e emeği geçenlere çok şey borçluyum.

Yazıları kitaplaştırma fikrini veren üstüne düşen Acar Baltaş oldu. Ayrıca taslakları okudu, önerilerde bulundu. Teşekkür ediyorum. Yazıları okuyup, özellikle Türkçe yazma kusurlarına dikkatimi çeken, Celil Oker’e de teşekkür borçluyum. Emre Senan kapak resmini kimselere bırakmadı, özenerek hazırladı. Kendimi şanslı saydım. Şule ve Çağrı Yazgan yazıları toparlamakta yardımcı oldular. Remzi Kitabevi’nin yöneticileri Erol ve Ömer Erduran ise, kitabı sahiplenişleri, esneklik ve titizlikleriyle işimi kolay ve keyifli kıldılar. Kitabın olumsuzluklarında benden başka kimsenin bir sorumluluğu yok, elbette.

Teşekkür etmem gereken daha pek çok kişi var. Ama, hepsini tek tek sayamayacağım. Beni bağışlasınlar. Benimle duygu, bilgi ve deneyimlerini paylaşanlara, başta annem ve babama, şükran duygularımı ifade etmek istiyorum.

İstanbul, Aralık  1990.