neşeli hüzün

Mizahın duygusunun hüzünle karışık bir neşe, ya da neşeli hüzün olduğunu söylersem, hepimizin aklına gelen ‘güleriz ağlanacak halimize’ belki yadırganacak bir davranıştan öte bir başa çıkma mekanizması olarak da anlaşılabilir.
Bu yazının başında tıp öğrencisiyken karikatüre sarmamın sebebini tıpta ararken, şimdi yazının sonuna geldiğimde bunun yanlış olduğuna karar verdim. Unuttuğum ve bütün unutulanlar gibi belirleyici olan bir ayrıntı, 1981 yılının Türkiye’nin görüp göreceği baskı altında en çok inlediği zamanlardan birisi olması. Genç bir insan olarak kendi hayatım üzerindeki doğrudan etkiler dışında toplumdaki kararmanın verdiği kasvetle başa çıkmak için de karikatür ve mizah iyi bir çıkış oldu. Kendim gibi arkadaşlarımla bir araya gelip yaptığım mizahi işlerle soluk aldım. 1982’de bez parçalarına çizili karikatürleri Antalya’da sokaklara astığımızda ülkede içinde olduğumuz acılı ve acıklı durumdaki gülünçlüğü görüp duruma dayanabildiğimi düşünüyorum. Sergiye bulduğumuz adı düşündüğümde (‘Ne olucam ben?’) mizahı toplumsal baskılara dayanabilmeyi sağlayan, insani reflekslerimizi canlı tutan yanını görüyorum. Basit bir hücreler toplamı ya da akıllı bir makine olmaktan bizi kurtarıyor.
(bez karikatür sergisini hazırlarken, önden arkaya ekibimiz: Reha Erdem, Levent Efe, Yankı Yazgan, Firuz Kutal, Emrah….)

2 comments

  1. melike

    “Hüzünle karışık bir neşe” ya da
    “neşeli hüzün”…
    Çok anlamlı…
    Tıpkı,yalnızca dudağın kenarında beliren gülümsemeler gibi;
    düşünceli ve hüzünlü…