korkarak büyüyen korkutarak yaşar

Korkarak büyüyenler korkutarak yaşarlar
Son bir ay içinde değişik kentlerdeki çocuk psikiyatrisi kliniklerinde çalışan meslekdaşlarımı ziyaret edip konuşma fırsatım oldu. Bir çok hastanede  işin tümüyle konuşmaya ve gözlem yapmaya, iletişim kurmaya dayalı olduğu çocuk psikiyatrisi gibi bir branşta 10 dakikayı aşan görüşmeler yapan doktorlara hastalarıyla fazla zaman harcadıkları için uyarılar geliyor. 20 dakikalık görüşme elde edebilirseniz şanslısınız. Özellikle yoksul, ruh sağlığı hizmeti alma konusunda deneyimi az ailelerin bu durumdan memnun olması yöneticileri yanıltmamalı. Aileler (şu andaki düzenin öncesindeki gibi) aylarca bekleyip alabilecekleri ancak doktorun yapabileceklerini en iyi şekilde yapmasına daha fazla fırsat veren muayeneler yerine doktoru ‘görmüş olmayı’ sağlayan şimdiki düzeni tercih edebilirler. Çocuk psikiyatrisi doktorunu görmüş olmak ‘hiç yoktan iyidir’ diye düşünmek mümkün. Doktorların olağanüstü çabasıyla, fazladan emeği ile bu kısacık karşılaşmadan sonrasında ek yarar sağlanabilir. Ancak ailelerin büyük bölümünün çocuğunun sorunu hakkında fikir almak, kendisinin ne yapabileceğini öğrenmek için, çocukların ve gençlerin rahatsızlıkları ya da dertleri hakkında yeterince kendilerini ifade etmek için zamanı kalmıyor. Doktorlar soruna hızlı çözüm aramak zorunda bırakılıyor; sonrasında gereğinden fazla ilaç kullanıldığı haberleri gazetelerde. Hızlı çözümlerin pek geçerli olmadığı bu durumları, çocukların ruh sağlığını bozucu toplumsal etkenler daha da arttırıp ağırlaştırıyor. 
Her çocuğa anasınıfı ve okul öncesi eğitimi sağlamak yerine, çocukları apar topar 1inci sınıf öğrencisi yapmakla ailelerde sadece şimdiye dönük (çocuğun ev yerine okulda olmasıyla) bir rahatlama sağlamak politik olarak akıllıca olabilir. Kalabalık sınıflara doldurulmadan önce kötü beslenmiş, her gün saatlerce televizyona baktırılmış çocuklar, en belirgin işlevi oyalamak olan bir eğitim içine sokulduğunda, sınıfta duramayan, okuduğunu anlamakta zorlanan öğrenciler oluyorlar. Ne kendileri ne öğretmenleri ne de okulları hazır olmadan 1’inci sınıf yapılan çocukların yoksul olan çoğunluğunun eğitimi bu uygulamayla daha mı iyiye gidecek? Şimdiye kadarki durum tam tersini gösteriyor. Zaten sosyoekonomik farkların eğitim performansını en çok etkilediği birkaç OECD ülkesinden birisi olan Türkiye’de, davranış sorunları da aynı sosyoekonomik etkenlerle ilişkili. Çocukların biraz daha hazır sayılabileceği önceki (72 ay başlangıçlı) düzende yaptığımız çalışmalarda ne gördük? Kalabalık sınıflı, zorunlu göçmen, anne-babanın eğitimsiz ve yoksul olduğu okullardaki ‘hiperaktivite’ gösteren çocukların oranı daha müreffeh bölgelerdekine göre iki misli fazla.

Ülkede onyıllardır değişik biçimlerde varlığını sürdüren şiddet ve baskı ortamı evlerde çocuklara ve kadınlara dayak, taciz ve kötü muamele ulaştığında, kalıcı etkisini  bozulan ruh sağlığında gösterir. Beli silahlı erkekler, kendilerini korumadığını düşündükleri bir güvenlik sistemini silahlanma meraklarına gerekçe gösteriyorlar. Neyden korunmaları gerektiği, daha doğrusu neden korktukları ise belirsiz.  Belli ki hatırlayamacakları kadar korktukları bir şey var. Belki de onları korkutmak ne kelime, onlara cesaret vermesi, güvende hissettirmesi gereken, güvenmek istedikleri kişilerden korkarak büyüdüler. Korkarak büyümüş çocukların hayatta kalmak için korkutmaktan başka yol bilmedikleri bir dünya yaratmış olduğumuz için utanmaktan öte ne yapabiliriz?