kimselereguvenemem

Kimselere güvenemem

Eşitlikçi ve özgür bir toplum hayal ediyoruz. Bunun minik örneklerini oluşturmak, eşitlik ve özgürlüğü kısacık ve sınırlı da olsa yaşamak istiyoruz. Eşitliğin bir biçimde bozulduğu durumları düzeltmek bu yönde bir adım. Örneğin, gelişimindeki kusurlar nedeniyle gündelik eğitim düzeni içinde yer alamayan çocukların bu hak ve ihtiyaçlarının nasıl karşılanacağı konusu önemli ölçüde kendi haline bırakılmış durumda. İhtiyaçların tam karşılamayan uygulamalarda var olan mevzuat içinde ‘kaynaştırma’ yapılırken, uygulamalardan ne kazandığı ve çocuğun gelişiminin nasıl etkileneceğini hesaplama fırsatı olmuyor. Başını sokacak bir yer bulmuş olmaktan ötesine sıra gelmiyor. Birçok kişinin içinde hemen kabarıveren ‘biz her şeyi normal gelişenlere bir şey yapamıyoruz, özel gereksinimlilere sıra gelene kadar…’ söylemi başka bir çok kişiye ‘sahiden ya…’ dedirtecek mantıklılıkta.

Mantıklılığın dayandığı düşünce zincirinin hayatta kalma olasılığına göre yavrularına bakım veren (problemli olanı ölüme terk eden) kedininkine benzemesine ne dersiniz? Savaş yanlısı olmanın mantığına benzer bir mantık: ‘hayatta zayıf olmayacaksın’ gibi özlü sözlerin altında zayıf’lara olan acımasızlık, daha doğrusu sadece acıma (‘vah vah!’) ve vazgeçme (karamsarlıktayız yine, ‘buradan bir şey çıkmaz’).

Özel gereksinimli çocukların eğitim sisteminden eşit biçimde yararlanabilmeleri için yapılan düzenlemeler (kaynaştırma adı altında toplanıyor) tam da az önceki mantığın kurbanı olma olasılığını arttırabileceğinden ötürü bu olanaktan yararlanabilecek çocukların anne-babalarını korkutuyor.

Anne-babalar yasanın niyetinde olduğu gibi bir tür pozitif ayrımcılık amaçlı etiketlemenin çocuğa yarar getirmesinden ziyade gözden çıkarılacak ya da durumunun düzeltilmesi için bir şey yapılmayacak (‘uğraşılmayacak’) listesine girmesiyle sonuçlanacağından çekiniyorlar.

Milli Eğitim sistemi içinde bu durumun böyle olmaması için çaba gösteren çok sayıda kişi olsa da, kaybetmeye duyarlılaşmış anne-babalar korku ile hareket edip, bu olanaklardan yararlanmayı mümkün olduğunca reddediyorlar.

Savaş çığırtkanlığının barışçı yapıdaki insanların zihninde bile maya tutmasında, sertlik ve gaddarlığın nezaket ve yumuşaklığı saha dışına sürmesinde, barışçılık özel gereksinimli çocuğun ailesinin kendi yararına olan uygulamalara gönülsüz olmasında ortak bir yön olduğunu düşünüp aradığımda karşıma çıkıp duran ne? Kimselere güvenememe.

Güven’in hayatımızdaki temel rolünü ilk günden oynamaya başladığını hatırlarsak, bu ülkedeki insanların çocukluklarının ilk yıllarında ne olup bitiyor sorusunu da sormak gerek.