Eğitim Sistemi ve Çocuklar

Önemli noktalar;
Disiplin hayatın ön görülebilir, düzenli ve çocuğu emniyetli hissettirecek şekilde akışını sağlamaktır.
Bir şeyin hayatta bize neye yarar getireceğini düşünmekten vazgeçtiğimiz ölçüde (hayatın bize ne yarar getireceğini bilmiyoruz) gerçek bir öğrenme başlıyor.
Çocuklarda öğrenme güçlüğü olduğu kadar, eğitim sistemimizde de öğretme güçlüğü var.
– Okul öncesi veya 1. sınıf eğitimi olsun, okullarda sınıfların boyutlarını küçültmek, sınıftaki çocuk sayısını 20-24’ün üstüne geçirmemek, çocukların eğitimine yapılabilecek en büyük katkıdır.
Çocukların soyut kavramları anlamaya, muhakeme yapabilmeye başladıkları yaşlar ergenliğin biraz öncesidir.
11-12 yaş öncesinde yapılacak bir din eğitimi, çocuğumuzun iyi bir dindar olarak yetişmesini arzu ediyorsak, bu isteğimize pek yarar sağlamaz.
– Din gibi bireysel ve vicdan özgürlüğüne dayanan bir konuda devlet eliyle tek tipleştirici bir yaklaşımın dindar olalım veya olmayalım kabul edilir bir şey olduğunu düşünmüyorum.
Özellikle ergenlik öncesi yaşta çocuklar kavrayamayacakları kavramlar ile karşılaştıkları zaman genellikle ya bunları ezberleyebilirler ya şaşkınlaşabilirler ya da korkabilirler. Ama gerçek anlamda sindirmeleri, bir anlam vermeleri 11-12 yaş sonrasında mümkün olacaktır.
Yeni sisteme ilişkin pürüzler: 60 aylık çocukların 1.sınıf öğrencisi olarak nitelendirilmesi, eğitimin içeriğinin ne olacağının toplumca biliniyor olmaması ve bu çocukların beyin gelişimlerinin ancak % 10-15 ‘inin kendini tutabilme/durabilmeye müsait olması (kalanın yük aşımaya hazır olmaması)
Okul öncesi eğitim çocukların bir ihtiyacı. 60 aylık çocukların, devlet tarafından sağlanan, ücretsiz, herkese eşit bir şekilde erişim hakkı verilen okul öncesi eğitim içerisinde olması gerekiyor. Buna birinci sınıf demenin gerekçesi nedir?
Çocukların hazır olmadıkları bir sistem içerisinde olmalarının bir bedeli olacaktır.
Davranış problemleri olan, öğrenmekte zorlanan ya da içinde bulunduğu toplumsal ortamın gerekliliklerini yerine getirmediği için dikkat eksikliği hiperaktivite gibi problemler sergileyen çocukların oranı kaçınılmaz olarak artacaktır.