sinav

Dertler bitmez, değişir

Dertli günlerde, bugünkü dertlerimizden nasıl kurtulacağımızı düşünmek bile rahatlatıcı. Genellikle ilk iş, geleceğimizin nasıl olacağını merak ediyoruz. Bu merak değişik şekillerde ortaya çıkabiliyor. Sahici bir “futurolojik” merakı bir tarafa bırakalım. Bazen bambaşka, bugünün dertlerinin olmadığı bir geleceğin hayallerini kuruyoruz; sıklıkla da bizi nasıl bir geleceğin beklediğine ilişkin kehanetleri dinleyip hayallerimizi ona göre biçimlendiriyoruz. Geleceği net göremeyecek kadar kafamız karışık, bugünden kurtulma arzumuz çok güçlü, gelecek ise pek net değil, biraz da tekinsiz. O zaman kesinlik ihtiyacımızı ancak bir kahinin, geleceği gördüğüne inandığımız birisinin görüşleriyle tatmin etmekten başka çaremiz yok.

Geleceğe ilişkin beklentilerimizde umutlardan ziyade korkular ön plana geçiyorsa, geçmişi hatırlamak, hatta hatırlayamayacağımız kadar uzaktaki bir geçmişe özlemle kurduğumuz hayaller de bizi bugünün dertlerinden kurtarabilir. Olmayan bir geçmiş icad edebiliriz. Bu geçmiş mühendisliği atalarımıza hiç tartışılmaz bir haklılık, kahramanlık, ya da soyluluk yakıştırdığımız dizilerle topluca, ya da kendi soyağacımıza ufak tefek rötuşlarla bireysel düzeyde yapılabilir.

Kehanet, sihir ya da efsaneler dışında, günün gerçeğine uygun hareket etmeyi öğrenmek mümkün mü? “Şimdi ve burada” olmak, günün dertlerine katlanmak için gereken sağlamlığı kazanmaktan geçiyor.

Eskiler yeni kuşaklarda en çok neyi eleştiriyorlar? Kolaycılık, zahmete katlanmazlık gibi özellikleri… Geçmişte kendilerinin geçtikleri zorluklarla bugünküleri kıyasladıklarındaki örnekler belli: telefon etmek için saatlerce beklenen sıralar, bitmek bilmeyen otobüs yolculukları, düşük not veren hocalardan alınan iyi notlar. Bugünkü gençler için kolaylaşan hayatın getirdiği başka dertler olduğunu görmek pek zor değil, rekabetin kızıştığı, değişim hızının başdöndürücü olduğu bir dönemde cep telefonlarının ya da uçak yolculuklarının sağladığı rahatlığın avantajı çoktan uçup gitmiş oluyor.

Bugünden geçmişe baktığımızda geçmişten bugünümüze gelen yolu görüp, gerçekleşmemiş olasılıkları unutuyoruz. Geleceğe bakan gençlerin korkusunu besleyen bugünden geleceğe baktıklarında gördükleri sayısız olasılık, biz eskilere, sonsuz imkanlar ve fırsatlar olarak gözüküyor. Olasılıklar arasından nasıl seçim yapacağını bilemeyip streslenen gençlere şaşıyoruz. Olasılıkların azlığının yarattığı sıkışmışlığın dertleri ile olasılıkların çokluğunun yarattığı dağınıklığınkileri kıyaslamak yersiz; eski yeni her zamanın gençlerinin bir acelesi olmuştur.

Hayatımızın kalanını bir an evvel kesinleştirme arzusu, 10 ya da 100 gelecek seçeneğinden sadece 1 tanesini yaşayacağımız gerçeğiyle bir araya geldiğinde beklemek iyice zorlaşıyor. Dünün gençleriyle bugünün gençlerinin genç halleriyle dertleşmeye daha çok zaman ayırması bu zorlukları hafifletebilir. Gelecek merakımızı geleceği beklemek yerine geleceği oluşturmaya odaklamamızı sağlar.