Başkalaşalım mı, değişelim mi?

Başkalaşalım mı, değişelim mi? Jale Parla’nın son kitabındaki tanıma göre ‘Başkalaşım (değişimcilikten) şu farkla ayrılır: hiçbir reçete önermez; topyekun, ani ve sonunun nereye varacağının baştan bilinmediği bir başkalaşma hayal eder. Böyle olunca da, gerek siyasetçinin gerekse teklif sahibi aydının projesi olamaz; olsa olsa sanatçının hayali olabilir’ (Parla ile Remzi kitabevinin bülteninde Türk Romanında Yazar ve Başkalaşım kitabı hakkında yapılmış bir röportajdan, Irmak Zileli). Nedense burada çok iyi ifadesini bulan düşünce yıllar sonra tekrar karşılaşğım çok eski bir sevgili arkadaş gibi geldi. Projesi olmak ile hayali olmak arasındaki farkları hatırlamak iç ısıtıcı. Diğer yandan arada geçen yıllarda, ‘hayal gerçekleştirme’ ya da ‘heyecan duyma’ gibi naif sayılabilecek bohemce ruh durumlarını reklam ya da PR sektörünün sürekli ödünç almış olması bu duygumu aşındırıyor.

Bohemce demişken, genellikle küçümsenen, işe yaramazlık ya da ‘entel serserilik’ anlamına kullanılan bohem kelimesine Parla’nın yüklediği anlamı da alıntılayayım: ‘kendini sanata (bilime de olabilir) adamış genç yeteneklere Balzac ve Murger’in yakıştırdığı sıfattır. Onlar para, pul, statüye önem vermez, tek fikir halinde ideallerinin peşinde koşar, bu uğurda aç ve açıkta kalsalar da vazgeçmezler.’ Bo-bo diye bilinen Ayn Rand hayranı bohem burjuvalar için aynı şeyleri söyleyebilir miyiz?

Hayal’i düşünün; sonunda nereye varacağı belli olmayan, tekinsiz bir yoldan giderken ortaya çıkar. Bo-bo’ların rezervasyonsuz (ya da özel harcama ya da mil biriktirme kartlarının geçmediği) köfteciye bile gitmediğini düşünürseniz; belirsizliğe tahammül ölçütünü hayalperest ile proje adamı arasındaki ayrım için kullanabilirsiniz.