sinav

İkna etmeye çalışıyorsa bilimsel değildir

“Bugün yap, yarın sat” dünyasında “hemen işe yaramayabilecek” işlerle uğraşan bilimin mantığını anlamak zor gelebilir: Bilimsel bilgi ve deneyim, uzunca pişen, herkesin bir tutam kattığı, kimsenin “sahibi” olmadığı ağır ağır oluşan bir yemek gibi

Reklam ya da propaganda amaçlı yanıltıcı bilgi ve haberlere inananlara, yanlışlığı ya da yersizliği bir kısmımıza apaçık görünen iddialara (içtenlikle) kapılarak davrananlara hayret ediyoruz. Bu durumu eğitim eksikliği veya bilimden payını almamış olmakla açıklıyoruz. Oysa araştırmaya dayalı bir veriden söz ediyor olmak, o veriden çıkarttığımız anlamı kendiliğinden doğru kılmıyor. Bilimden ve eğitimden payımızı almış olsak bile öğrendiklerimizi hayata geçirirken yanılabileceğimizi bu yazıda (2006’da) ele almaya çalışmıştım.

Otizmin tanısına ya da tedavisine ilişkin bilimsel verilerin anlaşılması, anlamlandırılması ve aktarılması sırasında oluşan yanıltıcı bilgilerin kaynağında doğru yolla elde edilmiş ve analiz edilmiş bir bilgi olmasına rağmen çıkartılan sonuçlar önemli yanılgılar içeriyor. Örnek otizm ile ilişkili, ancak yazıyı okuduğunuzda aynı tip düşünce hatalarını her durumda ve hepimizin yaptığını, yapabileceğini düşünebilirsiniz. Günümüzün çapraşık olaylarını anlamakta, doğruyu yanlışı ayırd etmek için bilimsel yöntemle düşünebilirliğimizi geliştirmeye, yaygınlaştırmaya daha çok ihtiyaç yok mu? Bilimsel yöntemin, sanatın, edebiyatın, kültürün bir alternatifi değil, doğal tamamlayıcısı, insanlık mirasının en önemli parçalarından birisi olduğunu düşünerek bu ihtiyacı vurguluyorum.

Bilim dünyasında ortaya atılan görüşleri ve elde edilen bulguları yakından izlediğinizde, başınız dönebilir. Hele birbiriyle çelişen sonuçları içeren, ya da uygulamaya geçmesi için aslında bir on yıl daha gerektiği halde, sizin derdinize bugün çare olacakmış hissini veren yayınlar, bilimi okumayı da ayrı bir iş haline getirir. Birçok bilgiyi hızla ileten internet ortamı, bilimsel bilginin topluma aktarılmasına da uygun bir hızlı zemin oluşturuyor. İnternet ya da başka iletişim ortamlarında bulguları aktaranların, basın yayın alanında çalışanların bulguları hızlıca okurken düşebildikleri yanlışların hayal kırıklığı yaratma olasılığı çok yüksek. Birçok kişiden duyduğum “internette okuduk” ya da “televizyonda gördük” kaynaklı bilim haberlerinin doğru haber, yanlış yorum olması sonucunda güvenilirlik hızla kaybolabiliyor.

Ambalaj bilimsel olabilir. Yapılan haberin doktorun, eğitimcinin reklam özelliği taşımasını bir kenara bırakalım; TV’dan gazeteden doktor beğenip gitmenin neden akıl kârı olmadığını başka bir yazıda tartışırız. Otizm hakkında çıkan haberlerin içerikleri genellikle şu: “otistik çocuğu konuşturan” manyetik dalga ile tedavi biçimleri veya otizm sebepleri “otizmin 1001’inci geni bulundu” veya “un kurabiyesi otizme sebep oluyormuş.” Bu haber internet kanalıyla size ulaştıysa, ya da bir sitede yayımlandıysa âdetâ elektronik bir ikna değeri kazanıyor. Haber iyiyse, umut verici ise, inanmak istediğimiz şeyler söylüyorsa, inandırıcılığı artıyor. Kanıtsız tedaviler, desteksiz iddialar bir tarafa… Belki üzerinde durmamız gereken, bilim dünyasından gelen sahici araştırmalara dayalı haber ve bilgilerin otizmi (ya da benzer ciddi sorunları) olanlar için ne anlam taşıdığı, nasıl değerlendirilmesi gerektiği…
Beyin asimetrisini MR’da inceleyen çalışma. Örneğin, ekim sonunda Amerikan Çocuk Psikiyatrisi Akademisi’nin yıllık toplantısında, Mass General Hospital’dan bir ekibin bildirisine bakalım: Dilden sorumlu kortikal alanların asimetrisi ile otizm arasındaki ilişki (De Fosse ve arkadaşları). Beyin MR incelemelerinde, frontal korteksteki dil bölgelerinin normal asimetrisi şöyle: beynin sol ön tarafı sağdan büyüktür. Otistik çocuklardan dil gelişimi olmayanlar ile olanlar arasındaki farka baktığınızda ise, bu sağ-sol farkının ters yöne döndüğünü görürsünüz. Aynı asimetri tersine dönmesi otistik olmayan ama dil/konuşma bozukluğu olan çocuklarda da saptanır. Bu makaleyi okuduğunuzda, bu sonuçların gündelik kullanımda geçerli olduğunu düşünebilir, hemen bir MR çektirtelim de durumu anlayalım, diyebilirsiniz. Otizmli bir çocuğun beyin MR görüntüsüne bakıp da eğer normaldeki sağ-sol farkının tersine döndüğünü gördüğünüzde, o çocukta dil gelişiminin olamayacağı sonucuna varabilirsiniz. Oysa, ne gerçek sonuç ne de makalenin bu bulguların kullanımı için amaçladığı bu değildir.

Neden?

Tek tek çocuklar değil, çocukların beyin bulgularının ortalaması. Bulgular toparlanırken, her gruptan 20’şer çocuk alınmıştır. Karşılaştırılan beyin asimetrisi ölçüleri, 20 grup üyesinin asimetrilerinin ortalamasıdır. Tek tek çocuklara bakıldığında, grup ortalamasına uymayan birçok çocuk olabilir. Otistik ve dil gelişim bozukluğu olan bir çocukta normal asimetri görebilirsiniz. Tam tersi, hiçbir sorunu olmayan, ama beyin yapısındaki asimetri otistik çocuklarda olan değişiklik gözlenebilmektedir. Bu ne demek? Sonuçlar tek tek çocuklara tanı konabilmesi için bir anlam taşımaz. Oysa, bu tip bir bilimsel bulguyu, “otizme MR ile tanı konuyor, beyin asimetrisine bakmak yeterli” diye okuyup, MR merkezlerine koşturmak işten bile olmaz. Nitekim, bu yazının ilk biçimini kaleme aldığım 2006’dan bu yana gazetelerde en az 4-5 kez ABD’deki en saygın kurumlarda çalışmakta ülkemizden araştırmacıların ürettiği yayınlara dayanarak otizmin tanısına ya da tedavisine çözüm bulunduğu haberleri çıktı.

MR görüntüsü ile otizmi çözdük vb başlıklı haberlerin kaynağı olan hekim meslektaşlarımıza ulaştığımızda kasıtlarının bu olmadığını, aslında araştırmalarını duyurmak dışında bir amaçları olmadığını vurguladılar. Ama umut boşluğunu dolduracak bilgilere ve haberlere aç anne-babalar bu vurguyu haberleri okurken hissetmedikleri gibi, her boşa çıkan umut sonrasında haberi aktarana değil bilimin kendisine güvenleri sarsıldı.

Peki, bu sonuçların böyle bir tanı koydurucu değeri (en azından henüz) yok ise, ne akla hizmet bu araştırma yapılmış oluyor? Bilim insanları gündelik hayata katkıda bulunmak yerine kendi merakları ya da kariyerlerine dönük işlerle mi uğraşıyorlar, bir çok kişinin söylediği gibi?

“Bugün yap, yarın sat” dünyasında “hemen işe yaramayabilecek” işlerle uğraşan bilimin mantığını anlamak zor gelebilir: Bilimsel bilgi ve deneyim, uzunca pişen, herkesin bir tutam kattığı, kimsenin “sahibi” olmadığı ağır ağır oluşan bir yemek gibi. Kestirme yollara girmemeye, öyleymiş gibi yapmadan, kendisinin doğru olduğuna başkalarını ikna etmeye ve inandırmaya değil kanıtlamaya ve anlatmaya, yanılıp yanılmadığından bir türlü emin olmadan ilerlemeye dayalı bir bilişsel işlemler dizisinden söz etmekteyiz.

Yeni çalışmalara ilham kaynağı. Peki, bu araştırma hemen bir işe yaramayacaksa neden yapılıyor? Beyin asimetrisindeki değişim ile dil gelişimi arasında bir bağlantı olması olasılığının doğurabileceği çok sayıdaki fikirden bir tanesi; bir grup otizmli çocuk için genetik araştırmalarda bu asimetriyi kontrol eden genlere bakmak, bu genlerin içinde olduğu “set”in başka neleri etkilediğini (örneğin, bağışıklık sistemindeki aşırı duyarlılıklar) incelemek mümkün olabilir. Ya da, beyin asimetrisindeki değişimin yönüne dayanarak otizmi sınıflandırıp (düz ve tersine dönmüş asimetri gibi), dil gelişiminin ne kadar olduğunu inceleyecek yeni çalışmalar ile birleştirerek, belki de, tek tek çocukların tanılarını derinleştirici tanımlar oluşturabiliriz.

Bilimsel yayınları doğru okumayı öğrenmek bilimle uğraşanlar için temel bir beceri. Toplumun bilimle içiçeliğini arttırmak, bilimsel düşünceyi kritik kararların bir parçası kılmak istiyorsak, işi bilim olmayanlara da bu beceriyi kazandırma yollarını geliştirmeliyiz.